Skip to content Skip to footer

“Tıp Öğrencilerine yönelik Savunuculuk projesi” kapsamında, 15.05.2009 tarihinde  Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde HIV/AIDS konusunda seminer veren arkadaşımız; bu anlamlı deneyimini ve yaşadığı duygu dolu anlarını kendi kaleminden aktarıyor.

BİR KAYSERİ MACERASI

Aylar önce biri bana üniversitenin birinde tıp öğrencilerine seminer vereceğimi ve bu seminerin konusunun HIV/AIDS olacağını söyleseydi çok gülerdim. Sanırım karşımdakinin delirdiğini düşünürdüm. Hayat sürprizlerle dolu! Dün imkânsız diye düşündüğümüz şeyler bugün gerçek olabiliyor. Aynen benim Kayseri maceram gibi…!

Savunuculuk projesi kapsamında, Müge Çevik ve Tekin Tutar “Kayseri’ye gelir misin?” dediklerinde seve seve kabul ettim. Ancak bu ilk deneyimimde tek başıma seminer vereceğimi öğrendikten sonra korkmadım desem yalan olur, hatta vazgeçmeyi bile düşündüm. Bilmek ayrı, bildiğini aktarabilmek apayrı. Birde karşında doktor adayları varken bunları anlatmak hiç kolay bir şey değildi benim için.

15.05.2009 tarihinde Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerine HIV/AIDS konusunda seminer vermek için konferans salonunda hazır bulundum. Seminer başlamak üzere idi. İyi hazırlanmıştım ama bir konu hala açıktı: pozitif kimliğimi açıklamalı mıydım? açıklamamalı mıydım?

Tıp eğitimi müfredatında HIV/AIDS’in geniş bir şekilde yer almasını sağlamak olan “Tıp Öğrencilerine yönelik Savunuculuk Projesi” kapsamındaki diğer bir amaçta; doktor adaylarının ön yargılarından kurtulmasını, kafalarındaki HIV pozitif kişilere ait oluşmuş yanlış resimleri doğruları ile değişmesine yardımcı olmaktı. HIV pozitif kimliğimi açıklamamın bu anlamda doğru olacağını düşünürken, durumumu yakın çevremde kimseyle paylaşmamış biri olarak oldukça endişeliydim. Sağ olsun Tekin’de Müge’de bu konuda beni özgür bıraktı. Pozitif kimliğimi açıklamayabileceğimi mahremiyet hakkıma saygı duyacaklarını ama oradaki örgencilerle bunu paylaşmamın da seminerin amacına faydası olabileceğini söyleyerek desteklediler.

Seminer saati geldiğinde ben hala kararsızdım. Korkuyordum. Benim için gerçekten bunu paylaşmak çok zordu. Kafamdan türlü türlü senaryolar geçerken kendimi konuşma platformunda buldum. İlk cümleler biraz ürkek, biraz tedirgin döküldü ağzımdan. Bütün vücudumun titrediğini hissettim. Bu sesime de yansıyordu sanırım ama ben heyecandan kendimi bile duymuyordum.Sunumumda bir soru vardı ‘’kimler HIV pozitif kişilerle aynı ortamda bulunmaktan rahatsızlık duyar?”diye. 2- 3 kişi el kaldırdı!

O an; el kaldıranlara “isteseniz de istemeseniz de benimle aynı ortamdasınız” demek istedim. Garip bir öz güven geldi, çoğunluğun HIV pozitif kişilerle aynı ortamda bulunmaktan rahatsız olmayacağını beyan etmesinden dolayımı yoksa o 2–3 kişinin rahatsızlığına karşı bir tepki mi bilmiyorum ama rahatlamıştım sanki en azından sesim titremiyordu ve dinleyenlerle göz teması kurabiliyordum. HIV pozitiflerin ön yargılar ve yanlış bilgiler yüzünden uğradıkları ayrımcılıkları anlattığım bölüme kadar dinleyicilerin çokta konuya giremediklerini fark ettim. Çoğu işin eğlencesindeydi. Arada espri adı altında ön yargılarını yüksek sesle dile getiriyorlardı. Bu beni daha da kamçılıyordu sanki ve konuyu pozitif kimliğime getirip 80–90 kişinin karşısında pozitif kimliğimi açıkladım.

Kelimeler kendiliğinden dökülüyordu ağzımdan. Uzunca süredir sırasını bekliyordu bu cümleler “Ben HIV Pozitifim” derken korkmuyor, aksine kendimi çok cesur hissediyordum. “HIV pozitifler sizin kafanızdaki gibi zayıf, hastalıklı, güçsüz kişiler değildir. Bakın bana!  Kanlı canlı sapa sağlam karşınızdayım ve ben HIV pozitifim. Bilinçaltınızda ki yanlış fotoğrafları çöpe atın. Benimkini koyun onların yerine. HIV pozitif kişiler sizden farklı, sizden ayrı, toplumdan bağlarını koparmış kişiler değildir. Bu sadece kronik bir rahatsızlık. Buna ahlaki, dini yâda toplumsal başka anlamlar yüklemeye gerek yok ki…” Salon bir anda sessizleşti. Koltuklarına yayılmış espri yapanlar kendi aralarında konuşanlar hepsi susmuştu. Yüzlerindeki şaşkınlığı görebiliyorum. Ezberleri bozuldu. Bu harika duygu içimde muhteşem bir heyecan ve rahatlama hissi yarattı. Omuzlarımın dikleştiğini, sesimin gümbür gümbür çıktığını duyuyordum. Salon sanki derin bir hipnoza girmişti. Benim sesimden başka bir ses duyulmuyordu. Zafer kazanmış komutan edasıyla sunumuma devam ettim ve sanırım başarı ile bitirdim.

Benden sonra TurkMSIC’den Halit Aytar sunumunu yaptı ve soru cevap bölümüme geçtik. Bazı sorular karşısında dehşete kapıldım. Sanırım aynı dehşeti dinleyenler arasında bulunan bir Halk Sağlığı hocamızda kapıldı ki örgencilerine kendilerinin birer hekim adayları olduklarını hatırlattı. Toplumsal ön yargılardan önce hekimlerin kurtulması gerektiğini, bilgi, tutum ve davranışlarına da yansıması gerektiğini ve toplumu bilinçlendirip eğitmek gereğinden bahsetti. Elimden geldiğince iyi bir sunum yaparak dinleyenlerin zihinlerinde HIV/AIDS konusunda olumlu değişimler sağlamaya çalıştım. Bunda ne kadar başarılı oldum bilemem ama bu seminerin benim kişisel gelişimime çok büyük etkisi oldu. İçimdeki sessiz sesi dışarıya bağırarak haykırarak çıkartmamı sağladı. Bana bu şansı veren herkese teşekkür ederim.