Konu kondoma geldiğinde Türkiye’de 3 büyük sorunumuz var: yaygın olarak bilinen ve açıkça tartışılan ilk iki konu kondom kullanım oranlarının düşüklüğü ve kondoma olan erişimin kısıtlı olması. Bu iki husus da Türkiye’de (daha) güvenli cinsellik eğitiminin var olmaması ve muhafazakâr devlet politikalarının cinsel yolla edinilen enfeksiyonlar konusundaki umursamazlığı (ve paniği) çerçevesinde değerlendirilebilir. Bu çerçeveye sığmayan ve benim bu yazıyı yazmama sebep olan üçüncü konu ise Türkiye’deki kondom tartışmalarının haz unsurunu göz ardı etmesi ve sivil toplumda kondoma yapılan vurgunun seksi sadece penetrasyona indirgemesidir.
Penetrasyon meselesi ile başlayacak olursak, uzun yıllar Çin’de HİV üzerine çalışmış Tıp Antropoloğu Sandra T. Hyde HİV antropolojisi alanında çığır açan kitabında belirtmektedir ki sivil toplumun ve devlet kurumlarının kondom üzerine yaptıkları vurgunun iki sonucu vardır: bunlardan biri seks sadece penetrasyon ile mümkün algısı yaratmakken, öteki de her seks penetratiftir algısından yola çıkarak, her seks tehlikelidir yanılgısı yaratmaktır. Ancak gerçek şu ki ne her seks penetrasyon gerektirir ne de seks kendiliğinden tehlikeli bir eylemdir. HİV alanındaki aktivistlerin ‘’güvenli cinsellik’’ değil ‘’daha güvenli cinsellik’’ üzerine konuşmalıyız diye ısrar etmesi de bu sebeptendir. Güvenli cinsellik dendiğinde akla iki şey gelir: penetrasyon ve kondom. Halbuki ‘’daha güvenli cinsellik’’ dediğimizde hem farklı seks pratikleri hem de önleme yöntemleri için alan açılmış olur. Bugün kondoma erişimin önemli olmasının sebebi kondomun HİV’in çaresi olması değil en kolay erişilebilecek korunma yöntemi olmasıdır. PrEP’e ulaşımın daha kolay olduğu coğrafi ve politik bağlamlarda da görüldüğü gibi, kondom HİV ediniminden korunmanın ne tek yolu ne de en etkili yöntemidir. Hatta, ironi şudur ki, kondoma ne kadar çok vurgu yapılırsa ve kondom ne kadar HİV politikalarının merkezi haline gelirse kondomu erotize etme şansı o kadar düşer. Kondom kullanımı toplum sağlığı kapsamında bir zaruret olarak dayatıldığında kondomdan haz almak da zorlaşacaktır. Özellikle Türkiye gibi kondom kültürünün yerleşmediği ülkelerde (bunu 1980’lerde Türkiye’nin HİV/AİDS krizinden etkilenmemiş ve sonrasında daha güvenli cinsellik eğitimini benimsememiş olmasına verebiliriz) kondomun bir zaruret olarak dayatılmasının ters tepmesi işten bile değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki HİV’in çaresi kondom dendiğinde HİV biyomedikal bir olguya indirgenir ve HİV’in sosyo-politik ve insan boyutları görünmez kılınır. Halbuki, HİV enfeksiyonunu önlemenin yolu biyomedikal müdahalelerden ziyade sosyal, politik, kültürel, ve haz odaklı bedensel politikalarla mümkündür. Dolayısıyla, cinsel haklar, cinsel sağlık, ve cinsel haz bütün önleme çalışmalarının merkezinde olmalıdır.
Haz bizim neyimize, önemli olan HİV enfeksiyonu edinmeyi önlemek demeyin. Cinsel haz sadece insan hayatının mühim bir alanı değil aynı zamanda toplum sağlığı tartışmalarının da göz ardı edilemeyecek bir parçasıdır. Hazdan konuşmadan toplum sağlığından konuşamayız, konuşmamalıyız. ‘Toplum’ dediğimiz şey soyut istatistiklerden ve sayılardan değil bedenlerden ve kimliklerden ibarettir. Meksika’da ilk defa cinsellik ve HİV üzerine çalışan sosyolog Hector Carrillo daha 2000’lerin başında HİV edinimini önleme çalışmalarının cinsel tutku, spontanelik ve motivasyon gibi faktörlere odaklanmasının gerekliliğini vurgulamıştır. Carrillo’ya göre konu HİV’e ve diğer cinsel yolla edinilen enfeksiyonlara geldiğinde önemli olan önleme yöntemlerinin nasıl romantik ilişkilere/ilişkilenmelere ve cinsel hazza zarar vermeden insan hayatının bir parçası haline gelebileceğini tartışmaktır. Carrillo der ki, ‘’HİV enfeksiyonunu önlemek için gerekli olan bilgi ve beceriler bireylerin cinsel ve romantik hayatlarının gerçekleri bağlamında değerlendirilmelidir. Cinselliğin ve aşkın bütün karmaşıklığı ve muhteşemliği önleme çalışmalarının bir parçası olmalıdır. Bu demektir ki, mesela, herkesi kondomun norm olduğuna ve zevk verdiğine ikna etmek yerine, kondomun cinsel haz ve romantizmi engelleyebilecek bir bariyer olduğunu kabul etmek ama yine de önemini anlatmak gerekir.’’ Carillo’nun sözlerinin de vurguladığı gibi Türkiye’de ihtiyacımız olan kondom merkezli değil haz ve seks merkezli toplum sağlığı politikalarıdır. Ancak, unutmamak gerekir ki Carillo’nun sözleri kendisinin 2002’de basılan kitabından alınmıştır. Yani, o bu sözleri yazarken ne PrEP denen bir ilacın HİV edinimini önleyebileceği, ne de belirlenemeyen viral yükü olan kişilerin asla HIV edinimine sebep olmayacağı bilinmemekteydi. İşin aslı şu ki bu bilgiler şu an Türkiye’de de pek yaygın olarak bilinmemekte, görünmez kılınmakta, hatta ve hatta bazı tıp doktorları tarafından inkâr edilmektedir. Yani, eğer hazzı ve cinselliği temel alan bir toplum sağlığı modeli geliştireceksek, sadece kondomun cinsel zevki engelleyebileceğini kabul etmek yeterli olmayacaktır. Aynı zamanda, hazdan ödün vermeden nasıl daha güvenli cinsel deneyimler yaşanabileceğinden bahsetmenin de vaktidir artık. Kondomu cinsel sağlık eğitimlerinin ve mesajlarının mihenk taşı yapmayı bırakmalı, sadece çeşitli alternatiflerden biri olarak sunmalıyız. Ve bu süreçte enerjimizi kondom kullanımını yaygınlaştırmaya değil PrEP gibi korunma yöntemlerini Türkiye’de daha yaygın kılmaya yoğunlaştırmalıyız. Eğer muhafazakâr devlet politikalarının toplum sağlığını olumsuz yönde etkilemesini önlemek istiyorsak, bizim de o muhafazakarlığın nasıl bir parçası haline geldiğimizi ve hazzın birey ve toplum sağlığı için önemini inkâr etmenin tehlikelerini anlamalı ve kabullenmeliyiz.
H.Tankut Atuk