AIDS ölümcül değil kronik bir hastalık!
AIDS; dokunmakla, sarılmakla, tokalaşmakla, aynı tuvaleti kullanmakla, sosyal ilişki kurmakla bulaşmaz Bu, daha önce de duyduğumuz ancak genel ‘ön yargılar’ sebebiyle çoğu zaman önem vermediğimiz bir cümle! Kan, cinsel ilişki ve anneden çocuğa süt yoluyla geçen HIV + virüsünü kapan hastaların yine aynı genel ön yargılar sebebiyle toplumsal baskı gördükleri, sosyal yaşamlarından uzaklaştırılmaya mecbur bırakıldıkları da örnekleriyle bilinen bir gerçek. Küresel Fon tarafından desteklenip Sağlık Bakanlığı Proje Uygulama Birimi’ne bağlı olarak iki aya yakın zamandır çalışmalarını sürdüren ‘Pozitif Yaşam Destek Merkezi’nin de görevi burada başlıyor. HIV + hasta ve yakınlarına tıbbi, psikolojik ve hukuki danışmanlık desteği veren merkez, aynı zamanda topluma da hastalığın bulaşma yollarından tedavi yöntemlerine kadar doğru bilgiyi ulaştırmakla görevli. Merkezin yetkilisi Arzu Kaykı ile yapacağım röportaja giderken aklımı en fazla kurcalayan şey; doktorları, uzmanları, testleri bir kenara bırakın hastalık tanısı almış bir kişinin, ilk konuşmak isteyeceği diğer kişinin yine bir başka HIV + hastası olması ihtimaliydi! Merkez, bu haklı beklentiye de Pozitif Destek Hattı aracılığıyla hastalar arasında iletişim kurarak cevap veriyor.
Çok temel bir genel kanı; AIDS = Ölüm! Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış?
Yanlış! Aslında AIDS kelimesini de kullanmıyoruz çünkü AIDS hastalığın son evresini ifade ediyor ki o evreden de dönenler var. HIV + tanısını alan kişilerin tanıyı aldıktan sonra bir süre daha, kandaki belli değerlerin artışına kadar ilaç kullanmaları bile gerekmeyebiliyor. Zaten ilaç sektörü gelişiyor; artık kullanımı kolay hale gelen ilaçlar mevcut. Virüsün vücuda girmesini, kendini kopyalamasını ya da vücuttan çıkışını engelleyen ayrı ayrı ilaçlar var. Düzenli ilaç kullanılması ve tedavi olunmasıyla yaşam süresi de uzuyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre, AIDS artık ölümcül değil, kronik bir hastalık.
Kan testi sonucunu alıp HIV + olduğu ortaya çıkan kişinin muhtemelen ilk tepkisi ‘sarsılmak’ olmalı! O andan sonra siz nasıl devreye giri- yorsunuz?
Ulaşabildiğimiz kadar doktora, tanı merkezine ulaşıp enfeksiyon klinikle- rine broşürlerimizi bıraktık. Posterler de basıyoruz. Çok çeşitli yerlere özellikle doktor ve hastanelere, yavaş yavaş da basına duyurmaya başlıyoruz merkezi. Hastaneye gelen hastalara ulaşmaya çalışıyoruz. Çünkü hastaneye gidip tanıyı alıp bir daha da gelmeyen insanlar oluyor. Merkezimizle iletişime geçen kişilere tıbbi, psikolojik ve hukuki alanlarda danışmanlık hizmeti verip, destek oluyoruz.
11 PROJEDEN BİRİ
İnternet sitenizde yayınlanan verilere göre HIV + hastalarının yıllar içindeki artışı, tahmin edilecek rakamlardan çok daha düşük görünüyor.
Aslında gelişmekte olan ülkelerde HIV + hastası sayısı bilinenin 10 katı olarak kabul ediliyor. Öte yandan Türkiye’de fuhuş sektörü de çok dağınık. Biz, Küresel Fon’un Türkiye’de destek verdiği 11 AIDS projesinden biriyiz. Geri kalanların büyük bir kısmı travestilere ya da kadın seks işçilerine yönelik. Onların söylediği de korunma yöntemine başvurmak isteseler bile karşıdakilerin kabul etmediği. Ayrıca hastalığının HIV + olduğu anlaşılmayan ya da geç anlaşılan, evlendikten sonra virüsü alıp haberdar bile olmayan ve bunun gibi çeşitli sebeplerden dolayı hastalık tanısı konulmamış kişiler de var.
HIV + tanısı, sosyal ve psikolojik açıdan neler getiri- yor yanında?
Bizim merkezimizden destek alan kişilerin bu açıdan bizden hiçbir farkı yok. Aynı yolda yürüdüğünüz, birlikte spor yaptığınız sinemaya gittiğiniz arkadaşlarınızdan da hiçbir fark yok. Bu arkadaşlarınız içinde örneğin şeker hastası olup düzenli olarak ilaç kullanması gerekenler olabileceği gibi HIV + hastaları için de en temel nokta bu. İlacını düzenli olarak kullanması önemli çünkü antibiyotikler nasıl düzenli olarak kullanılmazsa etkileri zayıflarsa bu ilaçlar için de geçerli.
YARGILAMA!
Toplum açısından bakıldığında genel önyargılara maruz kalmak gibi bir durum da çıkıyor ortaya
HIV + hastalarının toplumun önyargısına ya da suçlu görülmeleri gibi baskılara maruz kaldıkları doğru. Yanlış izlenim uyandırıcı açıklamalardan da etkileniliyor. Ders ki- taplarında da konuyla ilgili bir bilgi yok! Onun için damgalayıcı ya da ayrımcılığa dayalı bir önyargıya maruz kalınıyor. Mesela üyelerimizden birinin iş yerindeki arkadaşları çantasındaki ilaçlarını buluyor, araştırıp, anti HIV + ilaçlarını öğreniyorlar ve o kişi aynı gün işten çıkartılıyor!
HIV + hastalarının ne gibi sosyal ve hukuki hakları var?
Özellikle üzerinde durduğumuz 657’ye tabi devlet statüsünde çalışanlar. Bu kişilerin reçeteleri kurumundan geçiyor. 20-30 kişilik bir devlet dairesinde çalışıyor olduğunu ve reçetenin yan odadaki bir başka çalışana ulaştığı düşünülürse, o dairedeki herkesin bir şekilde haberi oluyor bundan. Sağlık durumlarıyla ilgili var olan gizlilik haklarınızı sistem otomatikman ihlal ediyor aslında! Tanıyı aldıktan sonra bir daha o hastaneye gitmeyen, çalıştıkları kurumdan hastalık tanısından sonra 5-6 kere yerleri değiştirilmiş ya da kötü muameleye maruz kalmayacak olsa bile bunun olacağı fikriyle istifa etmiş HIV + hastaları var. Aslına bakarsanız toplumun bilinçsizliğinden kaynaklanan önyargılar sebebiyle hastalıkla savaşmaya harcanacak enerjinin büyük bir bölümü önce hastalığın kötü ünüyle savaşmaya harcanıyor.
Hukuki haklarını alamıyorlar!
Merkezin avukatı Habibe Yılmazkayar, 657’ye tabi kamu çalışanlarının maruz kaldığı, hasta haklarının gizliliğinin ihlali konusunda düzeltme yollarına gidilmesi için bakanlıklarla iletişim içinde olduklarını anlatıyor. Ayrıca evlilik öncesi testlerin de gizlilik hakkını ihlal ettiğini söylü- yor. Çünkü iç hukuk yönetmelikleriyle belirlenen bu testlerin kapsadığı HIV testi de, evlenecek kişilerin durumunu konuyla direkt ilgisi olmayan kişilerle bile karşı karşıya getiriyor. Kişilerin deşifre olma korkusuyla, işten çıkartılma gibi hak ihlallerine karşı hukuksal mekanizmalara başvuramadıklarını da ekliyor.