Skip to content Skip to footer

22-25 Ekim 2008 tarihleri arasında Bodrum’da Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği tarafından düzenlenen XXXIII.Türk Mikrobiyoloji Kongresi düzenlendi.

Giriş

HIV’le hasta yaklaşımını anlamak, onu etkileyen unsurların irdelenmesiyle mümkün olabilmektedir. Tedavideki gelişmeler, hasta – doktor ilişkisi, sağlık kurumlarında yaşananlar, tedavi ve ilaca erişimdeki sorunlar, toplumdaki önyargılar ve beraberinde gelen damgalanma ve ayrımcılık, içsel damgalama, kişinin sosyoekonomik durumu gibi iç içe geçmiş pek çok koşul hasta yaklaşımında belirleyici olabilmektedir.

1. Bilimsel Gelişmeler:

80’li yılların başında tanımlanan HIV/AIDS, o yıllarda tedavisi olmayan ve HIV ile enfekte olanların çaresizlik içinde ölümüyle sonuçlanan bir hastalık olarak ortaya çıkmış ve yine o yıllarda tıp dünyası için çağın vebası olarak algılanmıştır. HIV salgınının önceleri eşcinsellerde görülmesi, bunun bir eşcinsel hastalığı olarak düşünülmesine neden olsa da kısa bir zaman sonra hastalığın heteroseksüel – homoseksüel ayrımı gözetmeksizin tüm insanlığı tehdit ettiği anlaşılmıştır.

1987 yılında HIV’e karşı geliştirilen ilk ilaç olan AZT ve takip eden yıllarda yeni ilaçlar piyasaya sürülmüş ve tedavi için umutlar yeşermeye başlamıştır. 1996 senesine gelindiğinde ART adı verilen ve farklı iki sınıftan üç ilacın kombine edilerek kullanıldığı ve oldukça etkin tedavi sağlayan yöntemler geliştirilmiştir. Bugüne gelindiğinde tedavi dörtlü kombinasyonla yapılmaktadır. Artık 6 farklı sınıfta yirminin üzerinde ilaç bulunmaktadır. Dozu azaltılmış, yan etkileri az yeni nesil ilaçlar ve ileri düzey test teknikleri bulunmaktadır. Yeni ilaç ve aşı denemeleri devam etmektedir. Bütün bu bilimsel gelişmeler HIV+’lerin tedavi sürecine yaklaşımlarını olumlu yönde değiştirmiştir. HIV artık kronik bir hastalık olarak kabul edilmekte ve konunun uzmanları düzenli tedavi ile HIV pozitiflerin normal yaşam sürelerini sağlıklı bir şekilde sürdürebileceklerini ifade etmektedirler.

 

2. Toplumsal Bakış:

Tıptaki bu kayda değer gelişmeler ne yazık ki topluma tam olarak yansıtılamamıştır. Gerek hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarının yürütmeye çalıştıkları önleme çalışmalarının korkutma temelli oluşu, gerekse medyanın toplumsal histeriye sebebiyet verecek nitelikteki haberleri HIV/AIDS’in ilk tanımlandığı yıllardaki ‘çağın vebası’ algısının kırılmasına engel teşkil etmiştir. ‘AİDS’Lİ’ olarak basına yansıyanların çoğunlukla risk altındaki gruplardan oluşu (seks çalışanı, travesti vs.),  medyadaki haberlerin yarattığı algıyı destekleyen inanç sistemi içinde yaşayan toplumumuzda ancak günahkâr insanlarda bu virüsün olabileceğine dair çarpık düşünüşü destekler niteliktedir. Toplumda hala HIV’in sosyal ilişki ile bulaşabileceği ve ölümcül olduğu düşünülmektedir. Bütün bu yanlış bilgilerin sonucu oluşan önyargılar, HIV+’lerin aleyhine bir durum oluşturmuş ve yaşamın her alanında dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalmalarına sebebiyet vermiştir. Bu toplumsal tutum HIV pozitiflerin tedavi yaklaşımını negatif yönde etkilemekte ve bu durum, tanı alan pek çok kişinin başkalarının durumunu öğrenmemesi için tedavi sürecine başlamayı reddetmesiyle sonuçlanmaktadır.