Skip to content Skip to footer

Aydın konuşmasında” Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980’lerden beri dünyanın önemli bir sorunu olan ve çağın vebası olarak adlandırılan ve ülkemizde de 1985 yılından itibaren görülmeye başlayan ve bugün de, 85 yılından itibaren 3.671 vakanın Sağlık Bakanlığına bildirilen AIDS, HIV hastalığından bahsetmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyor, geçmiş bayramınızın da kutlu olmasını temenni ediyorum. Dünyada bugüne kadar 60 milyon insanın etkilendiği ve 25 milyon insanın öldüğü, yaklaşık 33 milyon insanın bu mikrobu taşıdığını, şu anda, beş dakikalık konuşma sürem boyunca dünyada 25 kişinin daha bu mikrobu alacağını ve bugünün yirmi dört saatlik süresi içerisinde de 7.400 kişinin infekte olacağını, bu 7.400 kişinin 1.200’ünün on beş yaşın altında olduğunu, 6.200’ünün de on beş yaşın üzerinde olduğu bir hastalıktan bahsediyoruz.

Bu hastalık öyle bir hastalık ki çocuklarda geçtiğimiz yıl yani 2008 yılı raporlarında 2,1 milyon insanın bu mikrobu almış olduğunu ve yaklaşık 430 bin çocuğumuzun, dünya çocuğunun bu hastalıktan öldüğünü ve yine yaklaşık 2,7 milyon dünya insanının bu hastalıktan öldüğünü sizlerle paylaşmayı bir sorumluluk gereği biliyorum. Sadece bununla değil, özellikle çocuklarımızın, 430 bin infekte olan çocuğumuzun da 280 bininin öldüğünü, 1980’lerden bugüne doğru gelişe baktığımız zaman, dünyadaki AIDS vakalarının 3 kat arttığını, 1990 ile 2009 arasında 3 kat arttığını, gittikçe dünyayı tehdit eden, gittikçe prevalansı yükselen bir hastalıktan bahsediyoruz. Özellikle bu hastalığın ülkemizde de 1985’li yıllarda ilk vakanın olduğunu, 80’li yıllarda tek haneli iken 90’lı yıllarda çift haneli rakamlara ulaştığını, 2000’li yıllarda da üç haneli rakamlara ulaştığını ve bugün 2009 itibarıyla yaklaşık 500 civarında yıllık yeni vaka olacağını biliyoruz. Demek ki bizim, her gün artan ve ülkemizi de tehdit eden bu hastalıkla ilgili bir miktar bilgi yenilenmesine ihtiyacımız var ve alınacak tedbirlerin de her gün artırılarak alınması gerekli olduğunu tartışmamız gerekiyor.

HIV-AIDS dediğiniz zaman, 1980’de ilk çıkan ve o zamanlar homoseksüellerin hastalığı olarak kabul edilip, daha sonraki yıllarda heteroseksüel dediğimiz kadın-erkek ilişkisiyle de bulaşın olduğunu ve ağırlıklı olarak da intravenöz dediğimiz damar içi uyuşturucu kullananların hastalığı olduğunu, yine anneden çocuğa bulaşın olduğunu ve doğar doğmaz bu mikropla doğan ve bu mikropla ölen insanların olduğunu biliyoruz ve ülkemizde de sıfır yaş grubunda 23 çocuğun olduğunu da sizlerle paylaşmanın sorumluluğu içerisindeyim.

Tabii ki, HIV-AIDS’le ilgili bulaş yollarına yönelik olarak alınacak birçok tedbir varken asıl sosyal sorumluluğumuz HIV mikrobunu taşıyan ve AIDS hastası olan Türkiye Cumhuriyeti ve dünya vatandaşlarının bulaşmadığı yolları ve sosyal izolasyondan korunmanın gerekli olduğunu tartışmamız gerekiyor. Bu mikrop, tabii ki, birçok noktada bulaştığı gibi, sosyal yaşamı ilgilendiren tokalaşma, öpüşme, beraber yemek yeme ya da aynı çatal, aynı bıçak ya da lavabo, aynı klozeti kullanmakla bulaşmadığını bilmek ve bu insanların içimizde normal Türkiye vatandaşı olarak yaşamalarına müsaade etmemiz gerekiyor. Ayrıca da bu insanların sosyal izolasyondan korunması, çalışma ortamlarında da bu insanların huzurlu bir ortamda çalışmalarını sağlayacak bilgi birikimine ulaşmamız gerekli olduğunu hepinizle paylaşma sorumluluğu içerisindeyim. Sadece bu insanların bu hastalığı aldıktan sonraki süre içerisinde -bugün dünyada yaklaşık 4 milyonu tedavi almaktadır; 33,4 milyon insan varken bunların 4 milyonu tedavi almaktadır- ve ülkemizin sorumluluğu doğrultusunda da Türkiye’de bugün herkesin, bu hastalığa yakalanan herkesin ilaç tedavisini alabilir bir altyapıya sahip olduğunu, sosyal güvenlik kurumlarının bu hastalığa yakalanan herkesin ilacını karşıladığını bilmekte fayda var. Ama devletin almış olduğu bu altyapıyla mevcut dünyadaki primer tedavi dediğimiz ilk tedavi seçeneklerinin hepsinin Türkiye’de var olduğunu, tüm sosyal güvenlik kurumlarının bunların tedavisini karşıladığını paylaşmanın yanında, sosyal sorumluluğumuz gereği iş ortamlarında, çalışma ortamlarında, sportif hayatımızda…bütün ortamlarda da bu mikrobu taşıyan herkesin bizler gibi birisi olabildiğini, herhangi birimizin, herhangi bir zaman diliminde bir kan nakliyle dahi bunu alabileceğimizi bilerek, bunların yaşam alanlarında, sosyal alanlarında bir zorluk çekmemeleri için kendi bilgi birikimimizi ve sosyal sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekli olduğunu sizlerle paylaşıyor; 2009 yılında Dünya Sağlık Örgütü ve UNAIDS’in parolasını paylaşarak HIV’e yönelik tedavi, bakım, önleme ve desteğe erişimin insan haklarının önemli bir parçası olduğunu vurgulayıp, bu insan haklarının önemli bir parçası olan bakım, önleme ve desteğe erişimde de Türkiye Cumhuriyeti tüm kamu kurumlarının yeterli desteği verdiğini ama topluma ulaştıran sosyal birimlerin bu bilgi birikimine ulaşarak bu insanların sosyal izolasyondan korunmasını ve her türlü noktada bunlara yardımcı olunmasının gerekli olduğunu, sözlerimizde durup AIDS’i durdurma zamanının geldiğini belirtip saygılarımı sunuyorum.” dedi.