Kızılay tarafından kan bağışında bulunacak kişilerin doldurması istenen formda “kondom kullanılarak veya kullanılmayarak cinsel ilişkide bulunmak” bağıştan vazgeçilmesi için yeterli bir koşul olarak öne sürülmektedir. Bu ifadenin amacının kan yoluyla bulaşma ihtimali olan, ancak cinsel yolla da bulaşabilen başta HIV ve hepatit gelmek üzere enfeksiyonlardan, korunma olduğu anlaşılmaktadır.Cinsel yolla bulaşan hastalıklar vajinal, oral, anal yoldan kişiden kişiye aktarılabilir.Bu enfeksiyonların temelde bulaşma yolu vücut sıvılarının iletilmesi şeklindedir, bu nedenle kondom (kaput, prezervatif, kılıf) kullanmak, cinsel etkinlik gösteren bireylerin CYBH’a karşı korunmasında halen en güvenilir yöntemlerden biridir.Ülkemizde hem kadınlar hem de erkekler için kondom mevcuttur.
Cinsel ilişkinin her çeşidinde (vajinal, oral, anal), her ilişkide kondom kullanıldığı ve doğru kullanılması halinde enfeksiyona karşı koruyuculuğunun tama yakın olduğu bilinmektedir. Bu durumda, “kondom kullanılarak veya kullanılmayarak” ifadesinden bağışla gündeme gelebilecek bir riski en güçlü şekilde belirleyen bir davranışın önemsenmediği anlaşılmaktadır. Bu tutum, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların temel bulaş yolları ile ilgili bilinen bilimsel bilgilere aykırıdır.
İfadede vurgulanan diğer bir öğe bu cinsel birlikteliğin “erkek erkeğe” olmasıdır. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan biri olan HIV enfeksiyonunun, ilk saptandığı olguların eşcinsel olması, başlangıçta kimi çevrelerin bunun eşcinselliğe özgü bir hastalık olduğunu düşünmesine yol açmıştır. Oysa zaman içinde, HIV enfeksiyonu ve bu enfeksiyona bağlı olarak zaman içinde gelişen ciddi bir bağışıklık yetmezliği sendromu olan AIDS, her cinsel yönelim, her cinsel kimlik, her cinsiyet, yaş ve ırktan insanda görülmeye başlanmıştır. Böylece HIV gibi cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyonun kimlik özellikleriyle ilgili olmadığı açıkça ortaya çıkmış, bulaşmanın kan ve kan ürünleri, cinsel ilişki ve anneden çocuğa aktarım yoluyla olduğu öğrenilmiştir. Bu tür enfeksiyonlar çeşitli yollarla herkese bulaşabilir, neden olduğu klinik belirtiler de cinsel yönelime göre farklılık göstermez. Benzer şekilde, cinsel ilişkide cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için önerilenler, eşcinsel, biseksüel ve heteroseksüeller için farklı değildir. Dolayısıyla erkek erkeğe ya da erkekle kadın arasındaki cinsel birliktelikte riski asıl belirleyen kondom kullanıp kullanmamaktır. Bulaşma riskini belirleyen kim olduğunuz değil, nasıl davrandığınızdır. Güvenli seks uygulamalarını sergilemeyen her bireyde risk yükselecektir. Formdaki ifade cinsel ilişki erkek erkeğe olduğunda kondom kullanılsa da kullanılmasa da benzer şekilde riskli olduğu izlenimi vermektedir. Bu bilimsel olarak doğru olmayan ve okuyan kişilerde korunma davranışı ile ilgili olumsuz sonuçlara neden olabilecek bir durumdur.
Formda kullanılan ifade eşcinselliği bir risk grubu olarak sunmaktadır. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla mücadelede yaygın olarak risk grupları değil riskli davranışlar vurgulanmaktadır. Zira, eşcinsellerin riskli grup olduğu iddiası, heteroseksüel bireylerin gerçekçi olmayan şekilde kendine güvenip korunmamasına neden olabilmektedir. HIV enfeksiyonu yaygınlığı ile ilgili veriler, kimi sosyodemografik özellikleri öne çıkartabilmekteyse de, enfeksiyon saptanan bireylerin çoğunluğu heteroseksüeldir. Erkek olmak, ABD’de belirli bir ırktan olmak gibi yaygınlıkla ilgili önem arz eden diğer sosyodemografik özellikler gibi, cinsel yönelim de, o özellikleri taşıyan tüm bireylerin enfekte oldukları varsayımına, buna dayanarak kan bağışında bulunmalarının önüne geçilmesi gerektiği lehine kullanılamaz. Genel bilimsel kabulde eşcinsellik ve biseksüellik, tıpkı heteroseksüellik gibi, geniş insan cinselliği yelpazesinin birbirinden üstün olmayan, daha az sağlıklı ya da normal kabul edilmeyen, bireysel ve toplumsal işlevler açısından farklı olmayan cinsel yönelimlerdir. Kurumsal ya da bireysel olarak insanları cinsel yönelimleri ya da cinsiyet kimliklerine göre ayırmak, temel insan haklarına aykırı bir tutumdur. Diğer sosyodemografik özelliklerden farklı olarak eşcinselliğin bir risk olarak sunulması ayrımcı ve damgalayıcı bir tutumdur. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda geylerin daha yüksek riskli varsayılmasının sebeplerinden biri de anal ilişkidir. Anal ilişki vajinal ilişkiden, o da oral seksten daha riskli olabilmektedir. Ancak bu sıralama korunmasız, prezervatif kullanılmayan ilişkiler için geçerlidir. Daha da önemlisi, anal ilişki sadece eşcinsellerin tercih ettikleri bir ilişki değildir ve tüm eşcinseller anal ilişkiye girmezler.
Enfeksiyonun yayılmasının önüne geçilmesinde en önemli engel bireylerin bir yakınma olmadığı durumda test olmaktan çekinmeleridir. Bu tutumda enfeksiyonla ilgili bilgi sahibi olmamanın ötesinde en önemli etken damgalanmadır. Damgalanmayla mücadele bu bağlamda tüm sağlık kuruluşlarının üzerine vazifedir. Formda kullanılan ifadenin, HIV ile eşcinsellik arasındaki ilişkiye dair yaygın kalıpyargıları destekleyerek, damgalanmayı arttırıcı etkileri olması olasıdır. Kızılay’ın resmi internet sitelerinden birinde de varoluş amacını tanımladığı gibi ‘Kızılay’ın amacı, her nerede görülür ise, hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafifletmeye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine saygı gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu saygıyı, işbirliğini ve sürekli barışı getirmeye uğraşmaktır. Kızılay ihtiyaç anında dayanışmanın,ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesidir.” (http://www.kizilayhuzurevi.org.tr/hakk-m-zda/turk-kizilayi-tarihcesi.html). Ülkemizdeki tüm yurttaşlarımıza eşit ve adil yardım ulaştırmayı hedeflemiş Kızılay’ın temel insan haklarını görmezden gelen ifadelerle kan bağışı arayışında bulunması kendi içinde etik bir çelişki yaratmaktadır. Benzer bir tutumun sergilendiği başka ülkelerde de bu durum eleştirilmekte ve değişiklikler yapılmaktadır. Ülkemizde de, bu konuda acilen gerekli düzenlemelerin yapılması gerekli görünmektedir.
Türkiye Psikiyatri Derneği
Hazırlayanlar: Dr. Koray Başar, Dr. Seven Kaptan, Dr. Şahika Yüksel