Skip to content Skip to footer

Yanlış biliyoruz!

 

Semin Gümüşel / Aralık 2006 – Aktüel Dergisi ve Sabah Gazetesi

 

Bir gözün görevini kelimeler yerine getirebilir mi sizce? Yani yağmur sonrası gökyüzünde bir anda beliren gökkuşağını hiç görmemiş birine sadece sözlerle anlatabilir misiniz? Hadi gökkuşağından vazgeçtim, ne bileyim mesela fındığı anlatabilir misiniz? Görüntüsünü, tadını, dokunduğunuzdaki hissi… Zordur değil mi? İşte ben de şu an neredeyse aynı durumdayım. Dolu dolu tam 48 saat HIV +’li insanlarla beraberdik, AIDS’li değil. “İkisi aynı şey” mi diyorsunuz? Tamam, baştan başlıyoruz.

 

Malum 1 Aralık yaklaşıyor. Geçtiğimiz Salı günü, Pozitif Yaşam Derneği’nden iki yetkiliyle görüşüyoruz. Bize HIV +’lerin sorunlarından, dernek çalışmalarından söz ediyorlar ve ekliyorlar “Bir kişinin HIV + olduğunu asla anlayamazsınız!” Bense bilmiş bir edayla içimden geçiriyorum ”Ben kaçın kurasıyım, hem Philedelphia filmini de izledim. Tanımaz olur muyum AIDS’li birini?” Neden sürekli AIDS değil de, HIV pozitif diyorlar acaba sorusu aklıma geliyor. Farkını bilmesem de, ben de onlara ayak uyduruyorum.

 

Ertesi gün dernekteyiz. Dernek mora boyanmış duvarları, ferah mobilyaları ve sürekli gülen insanlarıyla bildik “dernek” görüntülerine pek benzemiyor açıkçası. Dernek çalışanları, derneğin psikologu, avukatı, bir sürü insan koşuşturuyor. Bir yandan fotoğraf çekimini organize ediyoruz arkadaşım Garo’yla… Odada oturan o yakışıklı, genç adam psikolog olmalı! “Sizin de fotoğrafınızı çekelim” deyince, yüzündeki ifadeden hemen uyanıyorum ve ilk şok! Murat Can beni çok şaşırtıyor. Görmeyi beklediğim tip asla o değil. Daha çok yeni almış herhalde virüsü, diyorum. Sonra başka HIV +’liler geliyor. Onlar da beni şaşırtıyor! Bir kere hepsi çok iyi görünüyor. Kendileriyle çok barışıklar! Kimse ağlamıyor, dramatik sahneler yaşamıyoruz, sarılıp ağlamıyoruz. Gözlerimiz dalmıyor uzaklara… Hatta inanın ki abartmıyorum daimi bir neşe havası var dernekte… Ama her şey gerçek, her şey sahici! Kapıdan çıktıkları anda bambaşka kimliklere bürünmek zorunda kalan, maalesef sadece bu küçük apartman dairesinde HIV + kimlikleriyle sosyalleşebilen insanlar onlar… Herkesin ayrı bir hikayesi var. Ama en önemlisi, ister istemez gerçek acılarla tanışmışlar… Ölümle bir an burun buruna gelmek çok acı da olsa, hayatlarında her şeyin “sahici”sine sahip olmuşlar HIV + sayesinde… Sahici korkulara, sahici dostluklara, sahici aşklara, sahici yalnızlıklara ya da sahici umutsuzluklara…

 

O saygın sahiciliğiyse insan dinlediği, konuştuğu, heyecanlandığı, korktuğu, “Ya bende de varsa” diye içinden geçirip durduğu, hayranlık duyduğu o çok yoğun 48 saatten sonra gece yastığa başını koyduğunda, vicdanıyla hesaplaştığı o en zor anda fark ediyor. İnsan Pozitif Yaşam Derneği’ndeki ortamı görünce, hayatınızda ilk kez gördüğünüz insanlarla onların en büyük sırlarını paylaşıp, yaşadıklarına ortak olunca uzun uzun düşünüyor. Günlerce düşünüyor. Büyük bir sırla yaşamanın nasıl ağır bir şey olduğunu mesela, utanacak hiçbir şeyin yokken yüzünü göstermeden fotoğraf çektirmek zorunda olmanın yarattığı hissiyatı ya da insanların hiç düşünmeden, özensizce, duyarsızca yaptıkları bir küçük hareketin, bir tek sözün o kırılgan kalpleri nasıl incittiğini anlayınca, insanlığınızı sorguluyorsunuz siz de… Hatta sokaktaki her insan adına da yapıyorsunuz bunu…

 

Gazeteciliğin en heyecan verici yanı olan, “Hayatına ne zaman neyin gireceğini asla bilemezsin!”kuralı, bir gün bir anda beni HIV +’lerle tanıştırdı. İyi ki de tanıştırdı! Hayatım daha zengin artık, diyebilirim, daha iyi, düşünceli ve anlayışlı bir insan olmaya çalışıyorum. Aslında bir anda herkesin dahil olabileceği çok hassas bir yaşamın kapılarını açtılar bana… Sonuçta bu iki günde, bizim HIV +/ AIDS hakkındaki tüm ezberimiz bozuldu… Bakalım sizinkini de bozabilecek miyiz?

 

İki gün boyunca Pozitif Yaşam Derneği’yle bir şekilde ilintili olan HIV +’lilerle beraberdik.  Bize yaşadıklarını anlattılar. HIV + oldukları o ilk “an”ı, korkularını, sevinçlerini, deneyimlerini… Aralarında bebek planları yapanlar da var.

“Acaba bu bir lütuf mu?”

 

Murat Can 32 yaşında. Ezberimizi ilk bozan o oldu. Çok bakımlı, yakışıklı ve pozitif! Özel sektörde çalışıyor. 7 aydan beri HIV +. Murat Can diş etlerinde çıkan bir anuk sonucu, diş hekiminin yönlendirmesiyle durumu araştırıp test yapmış, sonuç pozitif! “İlk öğrendiğim zaman, hayat, yaşam, öyküler, her şey gerçekten film şeridi gibi gözünüzün önünden geçiyor. Ben bu konuda bilinçliyim. Ama maalesef ki sizin başınıza gelince, garip bir şey oluyor. Aynaya baktığınızda yakıştıramıyorsunuz. “Hayır, ben olamam. Bu kadar az görülen bir vaka nasıl beni bulabilir ki?” diyorsunuz.” Hastane Murat Can’ı hemen derneğe yönlendirmiş. “Buradaki çalışanlardan doktora kadar herkesle aramızda korkunç bir elektrik oluştu. Kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz. Herkes aynı şeyi paylaşıyor. Herkesle aynı dili konuşmak gerçekten çok güzel.” sözleriyle anlatıyor dernekteki ortamı. Murat can şu an ilaç kullanmıyor, sadece beslenmesine dikkate ediyor, spor yapıyor. Bu virüsü cinsel yolla alsa da, kimden ve neden aldığına hiç takılmamış. “Hayata küsemem.” diyor. Hep pozitif: “Bazen bu zamana kadar hiç sağlıklı yaşamamışım gibi de hissediyorum. Böyle bir şey oldu ve ben sağlıklı yaşamaya mı başladım. Acaba bu bir lütuf mu? Tanrı bize bir şey mi verdi? diye düşünüyor insan… İlerde ilaca başlarsam, kendimde net bir semptom gördüğümde, bunu nasıl yaşarım bilmiyorum. Benim için en önemli olan şey şu an, CD 4 ve CD8’lerimin düşmemesi gerekiyor!“

 

Murat Can daha yeni bir HIV +’li olmasına karşın, hemen hepsinin uğradığı ayrımcılıktan ve genel bilgisizlikten şikayetçi! “Türkiye’de toplumun bu konuya yaklaşımının değişmesi için çok uğraşmak lazım. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “Bu, artık kronik hastalıklar grubuna girdi.” diyor. Ama maalesef çok terbiyesiz enfeksiyon uzmanları var. Eldiven, maske takıp muayene edenler var. O anda elinde bir kan tüpü varsa, at kafasına, fırlat, direkt HIV’li olsun” diyorsun. O yüzden önce bu kişilerin, doktorların eğitilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin “Ben bu virüsle asla karşılaşmam” dememesi gerekiyor. Ben öyleydim. Ben hayatımda asla böyle bir şey olmaz derken, bu başıma geldi. İnsanları lütfen yargılamasınlar! Ve herkes bununla bir şekilde karşılaşabilir. “ uyarısını ekliyor.

En kıdemli HIV +’li

 

Pozitif Yaşam Derneği’nde herkes internet ortamında e-gruba üye… Bu sanal platformu hazırlayan ise, tanıştığımız en eski HIV + kişi, Elif ve erkek arkadaşı Tolga… Elif 31 yaşında. 11 yıl önce enfekte olmuş. Hem de ilk ilişkisinde… Elif 1996’nın başında tanı almış.İki üç yıl sonra bütün semptomları vermeye başlamış, işini yürütemez hale gelmiş. Hastalığın tespiti boyunca çok güçlükler çekmiş. Dört sene boyunca hastane hastane gezmiş. Doktorlar sürekli kansere yoğunlaşmışlar. “Ben aylarca gırtlağımı delecekler diye korkarken, çok daha güçlü ama bir o kadar da zavallı bir hastalığın kıskacındaymışım” diye anlatıyor o günleri… O yıllar boyunca aklına hiç HIV gelmemiş: “Kendine konduramıyor insan bunu. Hala da bir rüyadan uyanacağız ve böyle bir şeyin olmadığı söylenecek ve ben bunca kaybın ardından yeniden nasıl hayata adapte olacağım diye düşünmüyor değilim.”

 

Sürekli çift karakterliyim HIV + olduğunu ilk öğrendiğinde tam bir şok geçirmiş Elif, o gün hala hafızasında net değil. Erkek arkadaşını aramış hemen. İlk ve son kez ağlarken görmüş Elif sevdiği adamı. Tüm HIV +’ler gibi çok yakında öleceklerini düşünmüşler. “Hatta ben bir yerden sertifika almaya gidecektim, nasılsa öleceğim diye gidip almamıştım bile…“ diyor Elif. O da yine hemen herkes gibi ailesine söyleyememiş bu durumu. Altı yıldır tedavi görüyor, ailesiyle yaşıyor ama onlardan büyük bir sır saklıyor: ” Aslında başınıza ne geldiği çok önemli değil sadece toplumla savaşacak gücüm yok benim. Açıkçası beyinlere kazınmış olan önyargıları ne kırabilecek güçteydim, ne de böyle bir isteğim var.Aileme söyleyemiyorum. Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ama onların bu yükü kaldıramayacağını düşündüğümden bu ketumluğum. Sürekli çift karakterliyim. Odamda yalnızlığımla başbaşayım, özellikle annemin karşısında böyle süreçlerimde güçlü olmaya zorluyorum kendimi.”

 

Elif çok şanslı… Bu zor zamanları tek başına yaşamamış.  Erkek arkadaşı Tolga hep ama hep yanındaymış. “Erkek arkadaşım hiç mecbur olmadığı halde, yıllarca benimle soğuk hastane koridorlarını arşınladı. Gidebileceği çok daha güzel alternatifleri, çok cazip ortamları varken O bana refakat etmeyi seçti üstelik yaşadığı hayatın sosyal imkanlarını ödünleyerek.” Sabah 5’lerden itibaren hastane kapılarında ilaç kuyruğuna girmişler nöbetleşe bekleyerek… Fakat elbette ilişkileri sorunsuz gitmemiş… Başlarda özellikle cinsel hayatta sorun yaşamışlar. “İlk başta tabii bir kendini çekme oldu ama bunlar çok doğaldı. O dönem psikolojik destek aldık. Üç sene boyunca sürekli test yaptırdık. Ama sonunda hiçbir riske mahal vermediğimiz için konuyu kapattık. Ama şu çok eminim ki ben şu an yatağa düşsem, bana bir ömür boyu bakar, altımı temizler.“

 

HIV +’lerin korkulu rüyası: Ameliyat edilmemek! Elif arkadaşları açısından da şanslıymış ama iki olay onu çok üzmüş. Birincisi bir aileden bir yakınlarının çocuklarını görüştürürken temkinli olması… “Hala öpemiyorum çok sevdiğim o çocukları” diyor. Bir de bir arkadaşının kendisini evcil köpeğiyle görüştürmek istememesini unutmamış. Bir de maalesef HIV virüsünden korktukları için cerrahlar tarafından çok geç ameliyat edilen ve hayatını kaybeden arkadaşının acısı var içinde hala. Bu konu, hemen her HIV +’in korkulu rüyası!

 

Elif ile Tolga’nın evliliğe giden bir ilişkisi var. Fakat Elif kendini anne olmak için yorgun hissediyor. Altı yıldır ilaç kullanmanın getirdiği pek çok farklı rahatsızlığı daha var. Bedeni yorgun! Ama bir gün yeni bir ilaç çıkar, bedenimi güçlendirirse, neden olmasın diyor! Elif sözlerini şöyle bitiriyor: “Onca fiziksel acıya, zafiyete ve onca ruhsal devinime rağmen ne olursa olsun yaşamak ve yaşamda ki detayları yakalamak güzel ve bu detayları ısrarla vurgulayan, gözüme gözüme sokan yegane faktörde “HIV Pozitif olmak” oldu. Korkmazgil ‘in dediği gibi; “Bu ne çıldırtan denge yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe…”

“Çocuk istiyoruz!”

 

Can 10 yıldır HIV +. Eskiden rehberlik yapan Can, muhtemelen virüsü o dönemde almış. Yaşı 30’u biraz geçmiş ama çok genç görünüyor. Can, askerliğini yaparken rutin kontroller sırasında HIV + olduğunu öğreniyor! İlk anda belki de pek bilmediğinden durumun vahametini anlamıyor. Askeriye de çok iyi aydınlatıldığını, desteklendiğini, psikolojik destek gördüğünü anlatıyor.  “Bu durumun askerdeyken ortaya çıkması benim için bir şansmış. Pek çok arkadaşım çok tatsız deneyimler yaşamış. Ve gerçek hayat… Yaklaşık bir ay sonra, Can kötüleşmiş, hastalandıkça da korkmuş HIV’dan… İlk baştaki boşluk duygusu yerini ölüm korkusuna bırakmış. Neyse ki Can hepsini atlatmış, HIV hakkında bilinçlenmiş, ilaç tedavisine başlamış.

 

HIV + insanların hasta, zayıf, yalnız, zavallı insanlar olduğu şeklindeki tüm önyargılara inat, Can HIV + olmayan kız arkadaşıyla hayatını birleştirmiş. Şimdik eşi, Can’ın HIV + olduğunu öğrenince, büyük tepki vermiş: “Eşim benim verdiğim tepkiden çok daha büyüğünü verdi. Epeyce üzüldü, sakinleştirmek zaman aldı, aylar sürdü. Ben ona anlattıkça, bununla birlikte yaşayan insanları gördükçe, mesela başarıyla yaşamını sürdüren dünyadaki ünlü sporcu örneklerine bakınca, fikri değişmeye başladı. Bir şekilde birbirimize destek olarak bunu başardık ve evlendik. Tedavi olduğum ve değerlerim de düşük olduğu için, zaten eşime bulaştırma şansım çok ama çok düşüktü. Üstelik bir de korunduğunuzda hiçbir risk yok!”

 

Can ve eşi 7 senedir evli. HIV + olduğunu öğrenince, eşinin kendisini terk etmesinden hiç korkmamış. “HIV – insanların yaşamından hiçbir farkımız yok” sözleriyle aktarıyor bir HIV + ile bir HIV –‘in evliliğini.

HIV + ile HIV –  evliliğinde bebek niyeti

 

Can ve eşinin gelecek planlarında çok yakında bir bebek var. “İlk hedefimiz, belli bir zaman sonra çocuk. Ardından ona iyi bir gelecek sağlamak… Zaten biz de her şeyin çok iyi olması için ince eleyip sık dokuyoruz, o yüzden henüz hazır değiliz. Eşim bunun mümkün olabildiğini öğrenince hüngür hüngür ağladı. Son olarak Can bize HIV + ile geçen 10 yılın bir muhasebesini yapıyor: “Hastanelerde insanlar artık daha bilgili… O yıllarda, uzmanlar dışındaki pek çok doktor öcü gibi görüyordu hastaları… Konuşmayı bile uzaktan yapıyorlardı. Hele hastanın yarası varsa, muayene bile etmiyorlardı. Hasta öksürünce, odadan kaçan doktorlar vardı. Özel hayatıma gelince, bu 10 yılın en kötü anı, anneme HIV + olduğumu söylediğim andı, en güzel an ise balayımız!

“Afrika’dan ailesini AIDS nedeniyle kaybetmiş bebek evlat edineceğim”

 

Mert 30 yaşında, mühendis, serbest çalışıyor. Mert’in tanısı mart ayında konmuş. Aileden gelen genetik kanserle ilgili olarak kontrole gittiğinde, HIV + olduğunu öğrenmiş. Hem de İstanbul’un en büyük zincir özel hastanelerinden birinden açılan, hiçbir danışma, psikolojik destek verilemeden bir anda verilen bir haberle… Öylece kalakalmış, hatta toplantıya girmiş aklı bomboş… Ertesi gün durumu teyit için bir sürü laboratuara, hastaneye koşup testler yaptırmış. Sadece  Johns Hopkins Üniversitesi Mikrobiyoloji Başkanı Salih Bey kendisini görüşmeye çağırmış. “Sonuç kesinleşince, kimse de size anlatmadığı için “Öleceğim” diye düşünüyorsunuz. Ben de durumun iki arkadaşıma anlattım, hasta hakları konusunda uzman biravukat arkadaşımı da arayıp vasiyetimi hazırlamak istediğimi anlattım. Neyse ki o bu konuda çok bilinçliydi, beni sakinleştirdi ve yönlendirdi.” Mert de işyerinde durumunun öğrenilmesinden endişelenmiş. Bu konudan dolayı, şirketinde çalışanlarla arasında hukuki bir mesele olup olmayacağını araştırmış, olmayacağını öğrenince rahatlamış.

 

“Bu durumu partnerime anlatmak da çok zordu. Ama çok şanslıydım. Daha bir aydır beraber olmamıza karşın, beni destekledi. Dokuz ay oldu hala beraberiz. Onun varlığı bana büyük güç verdi. Ailemden ise sadece yeğenlerime söyledim. Anneme bunu söyleyemem, bunu kaldıramaz.” HIV + olunca, diğer bütün HIV +’ler gibi Mert’in de hayatı değişmiş. Sakinleşmiş, beslemesine dikkat etmeye başlamış, hayatını daraltmış! “Benim en büyük korkum, ofisimdeki iş arkadaşlarımın öğrenmesiydi. Ben bunu hukuken avukatıma da danıştım. Hiçbir sorun yokmuş. Ama mesela bir hastane dosyam var. Onu be ne eve götürebiliyorum ne de ofisime biri bulur diye… Dosyamı bagajımda gezdiriyorum. Sürekli bunu saklamak zorundasınız. Sürekli bir yalan dünyasında yaşıyorsunuz. Bilmeyen insanlara karşı bir maske takıp oynuyorsunuz. Ben de isterdim, açıklayım, kabuk görsün. Ama şu an pek mümkün değil.” diyerek sıkıntısını ifade ediyor.

 

Mert kendisine en büyük desteğin HIV +’lerle tanışmak olduğunu söylüyor. “Tanı konduktan bir hafta on gün sonra e-grupla tanıştım. Herkesin bir şekilde hayatlarına devam ettiklerini, evli olduklarını, HIV + olduktan çocuk sahibi olduklarını gördüm. Bunlar bana çok iyi geliyor!” Mert’in gelecek planları da değişmiş: “Afrika’da da binlerce çocuk AIDS’ten ölüyor, anne babasını kaybediyor. Nesiller, kültürler kayboluyor. Birkaç arkadaşımla planımız, Botswana’dan anne ya da babasını AIDS’den kaybetmiş bir çocuk evlat edinmek… Onların yardıma ihtiyacı var. 2-3 sene içinde, bunu yapacağız. Araştırdım.  Şartlarım uyuyor. Altı ay sürecek.”

İşyeri rahatsızlığını öğrenince, işten atıldı

 

Doğa ise 30 yaşında… 5 yıldır HIV +’li. Cem, düzenli bir ilişkisi olmadığı için zaten test yaptırıyormuş. İkinci seferde, HIV + olduğunu öğrenmiş. Hemen bu konuda bilgilenmiş. Doktorlarla temasa geçmiş. “İlk 3 sene hayatımda hiçbir şey değişmemişti. İşime devam ediyordum. Partnerimle bir sorun yoktu. Ben kendimi iyi hissediyordum. Sonra iki yıl önce birden her şey bozuldu. Yurt dışında dil kursundayken işten çıkarıldım. Öyle bir zamanlama ayarlandı ki, itiraz bile edemedim. Bana telefonda söylendi.” Doğa, büyük ihtimalle işyerinde durumunu bilen

 

arkadaşlarından konunun yayıldığını ve işini kaybetmesine neden olduğunu düşünüyor. Doğa yine de, ümtile başka bir iş bulmaya çalışmış. Ama bu kez de karşısına raporuna yazılan tanı engel olarak çıkmış. Neyse ki geçtiğimiz günlerde, Poziitf yaşam Derneği’nin avukatının da telkiniyle tekrar başvurarak yeni bir rapor almış. Doğa maddi imkansızlıklardan dolayı son iki senedir hiçbir tetkik yaptırmamış, tedavi olmamış.

HIV virüsünü eşinden kaptı.

 

Kod adi Kız Kulesiii, derneğin neşesi… Herhalde görüp görülebilecek en pozitif HIV +. HIV/AIDS “marjinal hastalığı” yakıştırmalarına ciddi bir cevap… 17 yaşında ailesi tarafından evlendirilmiş, 19’unda anne olmuş, sekiz sene sonra ise boşanmış. Şu an 33 yaşında… 2005 Ocak ayında HIV + tanısı konmuş. Kiz kulesiii çok ciddi sağlık şikayetleriyle hastaneye gitmiş. 1,5 sene teşhis konamamış. “Sürekli kilo kaybediyordum, midemde yara vardı. Kan değerlerim sürekli olarak çok düşüktü. Midem geçmişti ki boğazımda aft gibi yaralar çıkmaya başladı.

 

Sürekli tahliller yaptılar bana… Bu arada boğazım öyle bir hale geldi ki, tükürüğümü yutarken gözlerimden yaşlar geliyordu. Daha sonra nefes alma güçlüğü yaşamaya başladım. Hem yürüyüp hem konuşamıyordum. Üç kat merdiveni 40 dakikada çıkmaya başladım. Krizler geçirmeye başladım, nefes ne giriyor, ne çıkıyor, kalbim inanılmaz hızlı bir şekilde atıyor. Aynı zamanda  çok depresif ve yorgunum, her yerde uyuyorum. Sonunda be hareket edemez hale geldim. Nihayet bir hastane beni kabul etti ve o sırada bana tabı kondu.”

 

HIV + olduğunu öğrendiği ilk an, çok büyük bir boşluk hissetmiş, “Çok büyük bir uçurum, defalarca yere çarpmak üzereyken geri geri gelip yeniden düşüyorsunuz. Hatta çarpıp geri çıkıyorsunuz.” Neyse ki doktoru hiç soru işaretine yer bırakmadan bilgilendirmiş onu, ilaçlarını kullanarak gayet, sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam sürebileceğini ve gizlilik haklarını anlatmış.

 

Kız Kulesiii bugün çok sağlıklı… Hep pozitif ve güçlü olmuş. “Bu bende var diye kendimi kahretmem, hiçbir fayda getirmeyecek bana… İlk andan beri “neyi nasıl yapmalıyım”ı öğrenmeye çalıştım, öğrendim. Kimse için bir tehdit değilim, virüs saçan bir yaratık değilim.” diyen Kiz Kulesiii, 13 yaşındaki çocuğu ve ailesiyle beraber oturuyor. Sivil toplum alanında çalışıyor. HIV + olduğunu söylemekten çekinmiyor. Sadece çocuğu henüz bilmiyor, onun da ergenliği atlatmasını bekliyor. Bir de sevgilisi var. Tanı konduğu zaman da beraber olduğu… 3i5 yıldır beraberler… “Seneye evlenmeyi düşünüyoruz. Ben zaten çocuk sahibi olduğum için tekrar çocuk sahibi olmayı düşünmüyorum. Yoksa HIV + olmamla bir ilgisi yok.” diyor Kız Kulesi…

 

Son olarak da ev kadınlarına bir mesajı var: “Artık sadece risk gurupları değil, ev kadınları da büyük tehdit altında. Çünkü kocaları dışarıda başka kadın veya erkeklerle korunmasız cinsel ilişki yaşıyor. Sonra evde karılarıyla da birlikte oluyorlar. Dışarıdan aldıkları her türlü mikrobu – virüsü eve de taşımış ve bulaştırmış gibi oluyorlar. Tıpkı benim başıma geldiği gibi… Buradan ev kadınlarına seslenmek istiyorum: Sadece HIV’e özgü değil, Başka bir çok cinsel yolla geçen hastalık var.

 

Eşlerine güvenmesinler ve onlar gitmeseler bile kendileri mutlaka belli aralıklarla test yaptırsınlar. Erken tanı almak her zaman daha iyidir.”

Onun bir mücadelesi var!

 

G.babacan çok farklı bir insan… O da çok neşeli, eğlenceli, sözlerinde ise ince bir hüzün var. Çok sevdiği Lou Reed’in “Magician”şarkısının sözleri anlatıyor belki içindekileri…

 

G.B 1 nisan 2004’te öğrenmiş HIV + olduğunu… Başka bir rahatsızlık için test yaptırdığı sırada durum çıkmış ortaya… “İlk an dünya çekildi sanki” diyor G.B. İlk gece, dört arkadaş kocaman bir evde dört küçük çocuk gibi birbirlerine sarılıp yatmışlar! Önce o da öleceğini sanıp kitaplarını dağıtmış, veda mektupları yazmış sevdiklerine… Sonra zamanla hayat normale dönmüş. Önceleri yanında gelecek planları yapılınca içi acırmış. Geçen üç yılda çok şeye alışmış. En çok durumunun işyerinde öğrenilmesinden ve annesinin öğrenmesinden korkmuş. En çok da hastalığın sosyal boyutuyla uğraşmak onu yormuş!

 

G.B.nın bir de uğraşını verdiği bir konu var. G.B. bir devlet memuru. Özel durumunu anlatıyor: Diğer arkadaşlarımın sosyal güvencelerinden dolayı durumlarının çalıştığı yerlere ulaşması çok zor. Sosyal güvencesi emekli sandığı olan ve halen 657 sayılı yasaya tabi olarak çalışan bir memurum ve memuriyette reçeteler direkt işyerine geliyor. Bilgilerin gizliliği ilkesi bir hasta hakkı olarak uygulanmadığı için, tüm bilgiler reçete aracılığıyla çalıştığınız kurumdaki memurun önüne geliyor. Oysa yasa hastadan yana ama uygulama öyle değil.

 

Benim son altı aydır ilaç kullanmam gerek ama uygulamadaki bu sorun halledilmeden yapamıyorum. Bunu sadece kendim için değil, küçük yerlerde yaşayan ve asla deşifre olmak istemeyecek kişiler için de yapıyorum. Dayanabileceğim kadar dayanacağım.”

 “Aşk ve cinselliği lüks olarak görmeye başladım.”

 

Bu, iki yıl yaşamına ölüm temasını getirmiş. “Ölüm çok somutlaştı. Uzak soyut bir şey değil artık. Bir de gelecek duygusu yok oldu.” Tam üç yılının her gününde işyerinde ne olacak sorusuna kafa yormuş olmak ise çok canını sıkmış! “Üç sene HIV + biri için hiç kısa bir zaman değildir. Biz bu dernekte aynı zamanda zamanla da yarışıyoruz. Çalar saat kuruldu ve her an çalabilir!” diyor G.B. Aşk ya da cinsellik diye soruyoruz, “”Onları kendi içimde bile artık lüks olarak görmeye başladım” diyor. “Özel hayatımda da cinsel noktada bir kilitlenmeyi halen de yaşıyorum. Ama bu belki de kendimle ilgili. sözü G:B’ye bırakıyoruz: “

 

“Bazen sabah uyandığımda, her şeyin bir rüya olduğunu görmek istiyorum
Bir büyüye ihtiyaç duyuyorum-böyle şeylere önceden hiç inanmazken

 

ve Lou Reed’in büyücü (magician) şarkısını dinleyip sözlerini okuyorum
sanırım AIDS’ten ölen arkadaşları için yazdığı bir şarkı,
bu şarkı benim HIV şarkım oldu

 

“yapacak çok şey var- daha çok erken
hayatımın sona ermesi için
bu bedenin çürüyüp gitmesi için…”

 

Her ne kadar bazen gitmek istesem de…

HIV +’lilerin sevgilileri anlatıyor!

 

Mert’in partneri yazıyor:

 

“Benimki gibi bir hikaye asla anlatılmamalı aslında…….

 

Benim dünyam kırılgan olduğu kadar sevgi dolu ve yasaktır da. Gizemleri olmadan yaşanamaz. Annem benim için sen su gibisin derdi: SU; kendi yolunu kazar, önü kapatıldığında ise kendine yeni bir yol çizer. Sevgilim Mert, ise köklü bir çınar gibi köklerini hayata, yaşama, zamana karşı sıkıca tutturmuş biri. Şu an HIV virüsü taşıyor, ama bu benim ona olan sevgimi düşüncelerimi değiştirmiş değil, HIV taşıyıcısı olduğunu öğrendiğim günde pek rahatsız olmadım çünkü HIV in korkulması gereken değil sadece dikkatli olunması gereken bir virüs olduğunu biliyorum… İnsanın hayatını olumsuz yönde etkileyecek bir Hastalık olduğunu düşünmüyorum. Heleki sevginin önüne geçecek bir hastalık olduğunu hiç düşünmüyorum. Mert ile beraberliğim halen devam ediyor ve edecekte çünkü en kuvvetli hissi SEVGİYİ paylaşıyoruz. “

Elif’in partneri yazıyor:

 

O’nun HIV Pozitif olması beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor eğer bana soracak olursanız; Bir ömür boyu hiç yüksünmeden O’nunla olabilirim. Teninden tükürüğünden sakınmak ve ona ait herhangi bir eşyaya dokunmamak önce bana sonra O’na verebileceğim en saçma ceza olur.Bu düpedüz her ikimize de yapacağımız haksızlık anlamına gelir. Mesela bir hayat vaad edebilirim O’nun için, bir bebek sahibi olmayı bile düşünebilirim.Ancak bunun için önce O’nun sağlığı ve kendini gebelik sürecine ve anneliğe hazır hissetmesi gerekir. Çünkü O iyi olduğu zaman bende iyiyim. Biz hayat arkadaşıyız HIV/AIDS yüzünden ayrılmak düşüneceğimiz en son şey..”

Dernek hizmetleri

 

Pozitif Yaşam Derneği’nde geçtiğimiz temmuz ayında kuruldu. Kısa ama önemli sayılabilecek bir geçmişi var. Dernek HIV/AIDS ile yaşayan kişiler arsında bir iletişim ağı kurmak, onlara çeşitli konularda destek vermek, en azından dernek binasında sosyal bir ortam sağlamak, haklarını korumak amacıyla kurulmuş. Aslında dernek

 

HIV +’lilere bir aile sunuyor. Gizlilik derneğin baş ilkesi! Dernekteki herkesin bir kod ismi var. Kimse kimsenin özelini anlatmadıkça merak etmiyor.

 

Dernekte HIV +’ler için bir beslenme danışmanı, psikolog, avukat ve doktor çeşitli günlerde danışmanlık yapıyor. Hem de ücretsiz olarak! Bu tarz bir merkez ilk kez kuruluyor. Kayıtların tutulduğu, randevulu olarak hizmet verildiği bir yer… Ancak bu merkez bir fon tarafından ancak temmuz ayına kadar destekleniyor. Temmuz’dan sonrası şimdilik muamma! Yardımlar bekleniyor…

Gizlilik hakkı sürekli ihlal ediliyor!

 

Avukat Habibe Yılmaz Kayar, hukuki konularda HIV+’lilere danışmanlık yapıyor. Maalesef HIV+’lilerin en büyük sorunu, gizlilik hakkının ihlali. Kayar’ın verdiği bilgiye göre, hak ihlalinin yargı yoluyla tespiti ve tazminat sonuçlu davaların açılmasından HIV pozitifler kaçınıyor. Çünkü yargılama sırasında dosya herkese açık ve isteyen herkes bu Çok kişisel bilgilere ulaşabiliyor. Deşifre olma kaygısı hak ihlalleri karşısında etkili bir iç hukuk yoluna başvurma hakkı da kullanılamaz hale geliyor. Yine buna bağlı bir diğer sorun da, 657’ye tabii devlet memurlarının ödeme sisteminde yaşanıyor. Eczaneden ilaçlar verildikten sonra eczacı üzerinde HIV (+) yazan reçete  ile birlikte memurun çalştığı kuruma başvuruyor ve işyerinde muhasebeci dahil bir çok kişinin HIV (+) tanısından haberdar olması bu yolla mümkün oluyor.

 

Uzman klinik psikolog Murat Yüksel, yaklaşık dört aydır dernekte HIV +’lerle ya da yakınlarıyla görüşüyor. Onlara psikolojik danışmanlık hizmeti veriyor. HIV+’lilerin farklı dönemlerde yaşadıkların sorunlara çözümler bulmaya çalışıyor. Halk sağlığı alanında yüksek lisansı olan beslenme uzmanı Ayşegül Bahar HIV/AIDS virüsü taşıyan insanlar için çok önemli olan ve hatta bu virüsün vücutta ilerlemesini geciktirmede de en etkili yol olan beslenme konusunda,  kendisine başvuranların beslenme takiplerini yapıyor. Ayşegül Bahar, çok sıkı reçeteleri ve HIV +’lileri iyi beslenmenin önemine ikna edişiyle tanınıyor.

 

Arzu Kaykı  derneğin proje koordinatörü…

 

“Ben HIV’lı hastaya bakıyorum diye hastanede doktorlar yanıma oturmazdı.”

 

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Dr.Dilek Mamçu, 15 yıldır HIV/AIDS vakaları üzerinde çalışıyor. Babası doktor olmasına rağmen, uzmanlığını enfeksiyon hastalıkları konusunda yapmasına tepki gösterir ailesi… HIC 4’lilerin en büyük sorunlarından biri olan, doktorların ayrımcı yaklaşımı ve cerrahi müdahalede bulunmak istememesi, halen PYD’de danışman olarak çalışan Dr.Mamçu’nun da tepkisini çekiyor.

 

“Benim enfeksiyon uzmanlığımı yaptığım dönemde, Sağlık Bakanlığı HIV için pilot hastane olarak Haseki’yi seçmişti. Ben de bu dönemde ayrımcılığı gördüm. Belki de insanlara yardım etmeyi sevdiğim için en çok HIV’i takip eden doktorlardan biriydim. Ben HIV’li hastalığa bakıyorum diye yanımdaki boş sandalyeye oturmazdı doktor. Ailem bile endişeyle karşıladı. Daha sonra bunları aştık. Bana en önemli derslerimden birini o yılarda bir İrlandalı doktor verdi. Biz o zaman hastalarla çok temas etmiyor, gerçekten ayrımcı davranıyorduk, maskeler takılı, eldivenlerle muayene ediyorduk. O İrlanda’lı doktor bir gün geldi ve önlük bile giymeden içeri girdi, hastaya sarıldı öptü. Bize de “Siz kendinizden utanın, hastayı korkutmaya moralini bozmaya utanmıyor musunuz? Ne biçim doktorsunuz!” dedi. Ben burada asla tedavi vermiyorum, sadece danışmanım. Bu projenin da amacı bu zaten HIV pozitiflerin ailelerini ve kendilerini bilinçlendirmek. HIV virüsünü tanıtıyorum. Çünkü bulaşıcı hastalıkların korkuları sanıldığından çok daha büyük. Hastalık hakkında ne kadar bilgi varsa, o kadar az korkuyorsunuz. Öğrendikten sonra asla HIV pozitifli bir insanın elini sıkarken düşünmeyeceksiniz ve onlar için üzülmeyeceksiniz. İnsanlara bu konuda korkutucu mesajlar vermeyeceksiniz. Deşifre etmeyeceksiniz. Bilinçlenme bu kadar yaygın olsa, korku azalır. Medyanın yapması gerekenler var. AIDS’i ölümle eşleştirmesinler, ayrımcılığa mahkum etmesinler!”

 

“Bizim gibi derneklerin varlığından habersiz bir çok HIV pozitif insan var. Bizim asıl istediğimiz onlara ulaşmak. Onların psikolojik destek almaları o kadar önemli ki. Buraya ağlayarak gelenlerin gülerek çıkmaları bizim için çok önemli. Benim rüyam, ben hepatit B taşıyorum der gibi HIV taşıyorum diyebilmeleri. Onların da deşifre edilmeden,  korkmadan utanmadan bunu yaşamaya ihtiyaçları var. maddi durumu olmayan birçok HIV vakası var.  Bunlar için bir şey yapılabilir. Tedaviye ve tanıya erişemeyen bir çok hastamız var onların bu bakımdan belki maliyetlerini karşılayabilirler. Yine bugün gelen bir vaka, “Geçimim için atkı, bere örüyorum ama hiçbir yerde satamıyorum. Cebimde 20 milyon liram var ve açım. Ama iyi ki bu dernek var gelip en azından sizinle paylaşıyorum.” dedi. Aileleri tarafından, sevgilisi tarafından reddedilmiş insanlar var. Öyle kabul edersiniz ya da böyle kabul edersiniz ama kimseyi eşcinsel olduğu için yargılayamazsınız. Bu kadar programa reklam veriliyor bu hastalık da bir şekilde bilgilendirme amacıyla geçemez mi? Bir televizyon dizisinde bir HIV + karaktere yer verilemez mi?

 

Ameliyat edilmeme konusuna gelince, bu dünyada da sıkça gündeme geliyor. Doktorlar  HIV’den para kazanılmadığı için çok fazla ilgilenmek istemiyor. Ama ben böyle insanların doktor olmalarını istemiyorum. Herkesin en büyük korkusu bu: başıma bir şey geldi ben ameliyat edilmem! Kimse size HIV taşıdığını söylemek zorunda değil ama zaten ameliyat edilirken HIV virüsü bakılıyor. HIV +’ler tabii ki ameliyat edilmeli. Bunun yöntemleri var. Daha dikkatli, daha az kanlı yöntemler seçiliyor, kalın eldivenler giyiliyor. Mesela çelik telleri olan, virüssüz madde emdirilmiş bir metod kullanılıyor. Ama doktorlar da şunu bilmeli, ben eğer HIV virüsünü alırsa da, bunun 48 saat içersinde tedavisine başlanırsa, bir şey olmaz. Doktorluğu, cerrahlığı seçerken bunları bilmek zorunda.”

“Botswana’da çocuklarıma HIV +’li kişiler bakıyordu.”

Bugün 16 Afrika ülkesinde erişkin nüfusun ’undan fazlası HIV+. Güney Afrika’da her hafta 12 bin yeni vaka oluşuyor, Afrika’daki vakaların yüzde 80’i kadın. Birkaç yıl öncesine dek “Bir nesil yok oluyor” çağrılarıyla birlikte AIDS ile kavrulan Afrika kıtasında özellikle Botswana ve Zimbabwe’deki durum gerçekten çok kötüydü. O dönem evli olduğu İngiliz diplomat eşinin görevi dolayısıyla 6,5 sene Botswana’da yaşayan ve AIDS’le mücadele programının yöneticilerinden olan Dr.Ayçe Birerçin Riley ile Botswana’yı konuştuk.

* Botswana nasıl bir yer?

 

– Botswana’nın nüfusu 1.7 milyon. Hayat çok rahat, güzel bir ülke. Pırlanta ve büyük baş hayvancılık olduğu için zenginler, eğitimleri de iyi. Okuryazar seviyesi yüksek, temel sağlık sistemi düzenli kurulmuş. Tek problemleri AIDS! Bu salgın 10 yıldır olduğu için Botswana’nın her yerine ulaşmış. Salgın çoğunlukla kara yolundan, genelde kamyon şoförleri komşu ülkelerden gelirken seks yoluyla birbirlerine alıp veriyorlar. Hastalık önce karayolunun geçtiği yerlerde başlamış, sonra her yere yayılmış. Biz gittiğimizde 1.7 milyon kişinin 300 bininin enfeksiyona tutulduğu tahmin ediliyordu. Yani üretken yaş dediğimiz 15-49 yaş grubu için, AIDS taşıma oranı yüzde 38.8’di. Ben de orada bir klinikte çalışmaya başladım.

* Devletin AIDS programı nasıldı?

 

– O dönem tedaviye hemen ihtiyacı olan 300 bin kişi vardı. Devletin bu konuyla ilgili bir programı yoktu. Ben de orada bu konuyla ilgilenmeye başladım. Kurslar verildi, sertifika aldım. 2001 yılında Bill Gates Vakfı ve MerckScharpDome ilaç şirketi Botswana’ya 50’şer milyon dolar bağış yaptılar. Çünkü devlet başkanı “Biz artık kırılıyoruz. Soyumuz tükeniyor, bir şey yapmamız lazım” diye bir çağrı yapmıştı Ben de bu ACHAP adı verilen organizasyonda çalışmaya başladım. Ekipte iki doktorduk. Ben eğitim konusuna yöneldim. ABD’den, İngiltere’den, Avrupa’dan uzman doktor ve hemşireler getirdik. Onlara programımızı anlattık, ne öğretmeleri gerektiğini belirttik ve çeşitli hastanelere yerleştirdik. Üç yıl gibi kısa bir sürede 32 hastane ve onlara bağlı dörder tane klinikte eğitim verdik. Bütün hastaneler HIV/AIDS tedavisi verir duruma geldi. 50 bin kişi 3 yılda tedaviye alındı.

* Büyük bir başarı…

 

– Evet, bu program çok önemliydi. Çünkü Afrika’da tedavi olmaz çünkü ilaçları tam saatinde, düzenli almak, iyi beslenmek gerekiyor. Devamlı kan tahlilleri var.” gibi bir düşünce hakimdi. Biz tam da iyi bir programla mümkün olabileceğini ispat ettik. Botswana zamanla AIDS’le ilgilenen kişilerin merkezi haline geldi. Ardından Afrika’nın diğer ülkelerinde, Etopya, Uganda, Namibya’da ve Haiti’de örnek programlar başladı.

– Botswana’da HIV/AIDS’e yönelik bir önyargı var mıydı?

 

– İnsanlar başta hastalıklarını saklıyordu. Orada erişkinlerin 3’te biri enfeksiyon taşıyordu. Ama çok fazla sayıda ölüm oluyordu. Bir enfeksiyon görünüyor ama ishal, tüberküloz gibi çeşitli isimler takmışlar aralarında. AIDS diye bir özel bir ölüm şekli olmadığı yoktu onlar için. Tedavi başlayınca, devletin ücretsiz test yaptığı merkezlerde test yaptırmaya başladılar ve kişisel sorumluluk almaya başladılar.

– Peki ya Türkiye’de?

 

– Türkiye’de AIDS’liyi yüzde yüz bir reddetme var, hastalığı bilmiyorlar. Zannediyorlar ki öpüşmeyle de hapşırmayla da geçer. Bunların hepsi tevatür… Ben Botswana’da altı buçuk yıl yaşadım. AIDS enfeksiyonu taşıyan yardımcılarım oldu. Evin içinde çocuklarımın odasında kalıyorlardı. Ben tüberkülozdan korkuyordum ama AIDS’ten korkum yoktu. Çünkü AIDS diğer kronik enfeksiyon hastalıkları gibi bir hastalık, hepatit B’den, kanserden hiçbir farkı yok AIDS’in tedavisi zor ama mümkün. İlaçlarla son derece kaliteli bir hayat mümkün. Türkiye’de durum farklı. Türkiye de sayılar az. Ama Türkiye’nin etrafındaki bütün ülkelerde hastalık oranı artıyor. Seksin olduğu yerde risk de var. Onun için yapmamız gereken bilinci arttırmak. 1980’lerde ABD’de bizimkine benzer bir dışlama vardı. Ama sonra bilinçlenince durum değişti. Şimdi sarılık nasıl bir hastalıksa AIDS’te öyle bir hastalık!

HIV/ AIDS HAKKINDA SORU-CEVAPLAR

 

Pozitif Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve 15 senedir HIV / AIDS alanında çalışan Dr.Nazan Kuzgunkaya HIV virüsüyle ilgili sorularımıza yanıt veriyor:

 

* İnsanlar HIV virüsüyle ilgili olarak ne hissedince endişelenmeli?

 

– Bulaşmaya ilişkin bir riskli davranışın olması önemli. Mesela korunmasız bir cinsel ilişki bir risktir.

 

* Virüs alınır alınmaz hemen hissedilir mi?

 

– İnsanlar korunmasız olarak ilişkiye girdiğinde ya da kan temasıyla virüsü aldığında, çoğu zaman hiçbir şey hissetmiyor. İlk virüsü aldığınızda, günlük yaşamda bazen burnunuz akar, biraz ateşiniz çıkar, üşüttüm dersiniz. Virüs ilk alındığında, buna benzer bir dönem olur ama  bunu kimse HIV’e yormaz. Daha sonra bu virüs çok uzun yıllar vücutta bir savaş verir. Virüsle bağışıklık sistemi arasında yıllar süren ve bir süre dengede giden bir savaş olur. Ta ki denge bozulduğunda, vücut direnciniz düştüğünde, çok sıradan olabilecek hastalıklar bu kişiler için çok ciddi problemlere neden olabilir. Tüberküloza yakalanabilir ya da basit bir grip zatürreye çevirebilir. Mide bağırsak sistemiyle ilgili ciddi enfeksiyonlar olabiliyor. Vücudun enfeksiyonlarla savaşacak gücü kalmamış olur. Çünkü virüs akıllıca yıllar içinde vücudun, bağışıklık sisteminin bütün kalelerini feth eder.

 

* HIV virüsü taşıyan biriyle birlikte olduk, bu virüsü kapmamış olma ihtimali var mı?

 

– Çok! Tek bir cinsel ilişkide bulaşma riski binde iki. Ama bu istatistiksel bir ortalama. Ama ilk cinsel ilişkisinde virüs almış insanlar da var. Aslında bulaşma riski yüzde elli! Ya bulaşır ya bulaşmaz.

 

* Artık günümüzde AIDS’den ölünmeyebiliyor mu?

 

– Evet. Dünyada, Dünya Sağlık Örgütü ve BM AIDS örgütünün her yıl yayınladığı rakamlara bakınca, AIDS ölümlerinin genelde Afrika, Güneydoğu Asya gibi tedaviye ulaşamayan insanların olduğu bölgelerde olduğunu görülüyor. Bu hastalıktan şu anda tedavi gören insanların çok büyük bir kısmı tedavide bir aksama, bir direnç olmadığı sürece sağlıklı uzun sağlıklı yaşama şansına kavuştular.

 

* HIV +’in tedavisinde o insanın psikolojik durumunun etkisi nedir?

 

– HIV tedavisinde ilaç alınır, iyi beslenilir, spor yapılır yani bünyeye iyi bakılır. Ama asıl problem, onları asıl “öldüren”  var olan o psikolojik ve sosyal baskı. En sevdikleriyle, anne, babalarıyla paylaşamamak, gözlerine bakıp yalan söylemek, doktora gideceğim diyememek.

 

* HIV +’liler tedavilerinde ne gibi güçlüklerle karşılaşıyorlar?

 

– Hekimler, hasta hekim ilişkileri konusunda çok bilgili değiller. Kimi hekimler yanlış davranışlarda bulunabiliyorlar. Gizlilik hakları kesinlikle ihlal ediliyor. Hastanelerdeki gerekli gereksiz tüm raporlarda tanı yazıyor. Sıklıkla ameliyat edilmek istenmiyorlar.

 

* HIV virüsü tedavisi, virüsün yayılmasını da etkiler mi?

 

– Evet, azaltır. Çünkü kanda dolaşan, cinsel sıvıda var olan virüsün miktarı sayılamaz düzeye iner, bu da bulaştırıcılığı azaltır.

 

* HIV + bir annenin HIV 4 olmayan bir çocuk doğurma olasılığı nedir?

 

– Eğer anne tedavi görmüyorsa, çocuğun HIV + doğma oranı yüzde 35. Eğer anne tedavi altıdaysa, bu oran binde 5’ler civarında. Ayrıca sperm yıkama yöntemleriyle HIV + çiftlerin virüs taşımayan çocuk sahibi olmaları da mümkün.

AIDS virüsü nedir?

 

İlk kez 1981’de Haitili göçmen eşcinsel erkeklerde nadir görülen bağışıklık sistemi bozuklukları oluşturan bir hastalık varlığı rapor edildi. 1982’de hastalığa “Acquired İmmunodefiency Syndrome” (Kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu ) (AIDS) adı verildi. Aynı yıl, kan nakli, anneden çocuğa ve cinsel ilişkiden oluşan üç bulaşma yolu tanımlandı. 1984’te ABD’de ilaç ve gıda dairesi (FDA) ilk HIV antikor testini kabul etti ve bağışlanan kanlara HIV taraması başlatıldı.

 

1985 itibariyle dünyanın her bölgesinden AIDS vakaları bildirilmeye başlandı. 1987’de AIDS’le ilgili sivil toplum örgütleri kurulmaya başlandı. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Miletler özel bir program başlattı. ABD’de ilk AIDS ilacı kullanım izni aldı. Glasnost ve SSCB’nin yıkılmasıyla Doğu Avrupa ülkelerinde uyuşturucu kullanımı arttı ve 1995’te damar içi uyuşturucu kullananlar arasında bir HIV patlaması tespit edildi. 1996’da dünyada bir hastalığa karşı geliştirilmiş en kapsamlı dayanışma örgütü olan UNAIDS kuruldu. 1996’da dünyada 21.8 milyon kişi HIV / AIDS iken, 2005’te bu rakam 40.3 milyona ulaştı. 2002’de BM Güvenlik konseyi ilk kez HIV/AIDS ‘i görüşmek üzere toplandı. AIDS’e karşı dünya çapında kampanyalar başladı.

Türkiye’de AIDS

 

Aralık 2005’teki Sağlık Bankalığı verilerine göre, Türkiye’de şu an 2254 HIV / AIDS bulgusu yaşayan hasta var. Bu rakam 1999’da 983 idi. 2254 vakanın 1666’sı taşıyıcı, 588’i AIDS.  2005’te bu oran yüzde 31 oldu. Kadınların bu virüsü alma oranı hızla artıyor. Ayrıca bu hastalık eşcinsel ya da marjinal insanların hastalığı gibi bilinse de, Türkiye’deki vakaların yüzde 52,4’ü heteroseksüel ilişki yoluyla geçmiş. Türkiye’de en fazla AIDS’li İstanbul’da. Adıyaman,  Batman, Mersin, Hakkari, Erzincan, Kars ve Siirt’ten daha bildirim yapılmadı. Türkiye’de kayıt sistemi net olmadığı için tam rakam bilinemiyor.

 

Halen dünyada yaklaşık 40 milyon kişi virüsle yaşıyor. 1981 yılından beri 30.9 milyon kişi hayatını kaybetti.  Sadece 2005 yılında 5 milyon yeni vaka bildirildi. Günde 14 bin, dakikada 10 yeni vaka ekleniyor. Hastalığın ilk görülme yaşı 20 ‘den 15 ’e indi.

 

2010 yılında 110 milyon kişinin enfekte olacağı tahmin ediliyor. 2020 yılında HIV/AIDS’den ölenlerin sayısının 68 milyon’a ulaşacağı tahmin ediliyor.

 

HIV +  konuşarak geçmez!

 

HIV +  aynı ofiste çalışarak geçmez!

 

HIV +  dans ederken, beraber yemek yerken, gülerken geçmez!

 

HIV +  dertleşirken, yardımlaşırken geçmez!

 

HIV +  korunmasız cinsel ilişkiyle geçer!

 

HIV +  kan temasıyla geçer!