Pozitif Yaşam Derneği’nin Kuruluş Amacı ve Kimliği


            
Pozitif Yaşam Derneği, HIV/AIDS ile yaşayan kişiler arasında bir iletişim ağı kurarak
  tedaviye erişimlerini kolaylaştırmak, yaşam kali­telerini artırıcı bilgilendirme çalışmaları
  yapmak, kendilerinin ve yakınlarının fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan güçlenmelerini sağlamak,
  yaşadıkları hak mahrumiyetlerinde savunuculuk görevlerini yerine getirmek,

               HIV/AIDS konusunda tüm toplumu bilinçlendirerek gereken önleme ve savaşım çalışmalarını
  yapmak amacıyla kurulmuştur.

              Dernek, sadece HIV+ kişilerden değil, O’nların akraba ve yakınlarından, doktorlardan, öğretim
  üyelerinden, aktivistlerden, kısaca toplumun her kesimini temsil eden, konuya duyarlı kişilerden
  oluşmaktadır
.
 







1 ARALIK ÖZEL SAYI:  SİZDEN GELENLER
 

NEREDEN NEREYE

 Muzaffer Fincancı

İlk defa HIV pozitif bir kişi ile 20 yıl önce karşılaşmıştım. Hasta da, sağlık çalışanları olarak bizler de ne yapacağımızı pek bilmiyorduk doğrusu. Henüz bu hastalığa karşı bir ilaç yoktu,hastalığın seyri hakkındaki bilgiler hiç de içi açıcı değildi. Hasta bütün ailesinden, dostlarından yalıtılmış durumdaydı. Bizler de uzak duruyorduk, hem söyleyecek, yapacak fazla bir şeyimiz olmadığını düşünüyorduk, hem de bulaştırıcılık konusunda önyargılarımızı atamamıştık henüz. Herkes umutsuz bir bekleyiş içindeydi.

Geçen 20 yıl içinde tablo çok değişti. Artık HIV pozitif olduğunu öğrenen kişi bir yakını ya da dostu ile hastanemize geliyor, ilk birkaç cümleden sonra bazılarının hastalık hakkında internet veya başka kaynaklardan oldukça doğru bilgiler edinmiş olduğunu anlıyoruz. Bizler de artık “hastaya ne söyleyeceğiz” diye tedirgin olmuyoruz çünkü söyleyebileceğimiz çok şey var. Tedavi olanakları ve hastalığın değişen yüzü hakkındaki gerçekler tamamen hastadan yana olduğu için rahatça konuşuyoruz. Birlikte oturup hastanın ileriki yıllarını nasıl geçireceğini, hastalığa karşı birlikte nasıl mücadele edebileceğimizi tartışabiliyoruz. Tabi ki enfekte olduğunu yeni anlayan bir insanı rahatsız eden pek çok psikolojik ve sosyal sorun var ama zaman içinde bunların aşılabildiğini görmek bizi çok mutlu ediyor. Hasta olarak başvuran bir kişinin bir süre sonra hastalığın toplumda yayılmasına karşı bir savaşçıya dönüştüğünü görmek hepimizi umutlandırıyor. Ayrıca yalnız da değiliz, Pozitif Yaşam Derneği gibi dostlarımız da var. HIV pozitif kişilerin yaşamlarına psikolojik, sosyal, hukuki ve sağlık yönünden katkıları bence çok büyük. Biz sağlık çalışanlarının yetersiz kaldığı pek çok konuda yardıma koştular. Biz ne kadar anlatsak da ilaç kullanmayı reddeden bazı hastaları ikna etmeyi başardılar. Yeni başvuran HIV pozitif kişilere derneğin broşürünü verirken eksik kalan yönlerimizin önemli ölçüde kapatılacağını bilmek bizlere güven veriyor.

 

Daha gidecek çok yolumuz var. Ama pozitif duygular içindeyiz, yaşam bizi bekliyor.

Dr. Muzaffer Fincancı ( Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı )


ANNEME;

Bu bir savaş benim gözümde.. Ama bildiğiniz savaşlardan değil, öyle çok savaşçı var ki ve hatta kendileri de dahil buna.

Bir kurban lazımdı ya da kahraman her savaşta olduğu gibi, bu ben miyim bilmiyorum ama gönüllüyüm, seslerin kısıldığı yerde ses olmak, tıkanan boğazlara su vermek gibi bir şey bu…Yaşanan haksızlıklara DUR! Diyebilme cesaretimi gösterebilmek, yaşadıklarımı paylaştığım kişiler adına.

Bizler bugünün sağlıklı ama yarının hasta adaylarıyız her birey gibi, nerden geldiğini anlayamadığımız bir tokat gibi patlayıverir yüzümüzde, ne olduğumuzu şaşırırız, tıpkı onlar gibi.

Annem,  canım annem, şimdi yoksun oysa ne kadar hayat doluydun, hiv+ yaşıyordun ama savaşıyordun hayatla, yaşamak güzeldi. Hayallerin vardı, zaman zaman unutuyordun bile hasta olduğunu bırakıyordun hayatın kollarına kendini. Ta ki sana hatırlatılana kadar. Evet sana bunu her fırsatta hatırlatıyorlardı. Sanki bile bile alıp vücuduna enjekte etmişsin gibi, Neden bu ayrım... Niye bu baskı? Ve bu kime, neden ve neyin
öfkesi? Hala anlamış değilim…
Oysa özgürlüğümüz var değil mi? Yaşayamadığımız acılarımız var paylaşamadığımız, toplum denen o ağır yük yetmezmiş gibi omuzlarımızda, kendi mücadelemiz azmış gibi birde ayrımcılık ve damga… Çok yazık.

Bir yola çıktım, sonun başlangıcı benim için, annemin sonu ama benim başlangıcım, bu yolda yılmayacağım, sonuna kadar ve ben her sonda yeni bir baş bulacağım, yeni hedeflerde saf tutacağım, yeni kahramanlar arıyorum, birleşsin ellerimiz ta ki bu toplumun baskısından kurtulana kadar, ayrımcılık bitene, insanların

HIV'in ölümcül olmadığını bilene kadar…Yüreklerimiz temiz ve mücadelemiz sadece HIV'le, HIV Pozitif'le yaşayabilmek olana dek….

   

                                                                                                    DENİZ (Annesi HIV Pozitif yaşadı)

 

                                  

İki yıl önceki 1 Aralık haftası sanırım hiç aklımdan çıkmayacak. Benim gibi bu günleri unutmayacak pek çok kişinin de olduğundan eminim ve Pozitif Yaşam Derneği belki bir daha hiç bir zaman böylesine duygu yüklü bir toplantıya katılmayacak. Deniz Hanım’ın yaptığı konuşma bir kırılma noktasıydı ve pozitif arkadaşlarımızın sivil platformda kendilerini doğrudan temsil etmeye başlamalarının duygusal ifadesiydi.
 
Yaklaşık on yıldır böylesi bir hayalinpeşinde olmama rağmen, iki yıl içinde derneğin kurumsal yapısının bu ölçüde gelişebileceği doğrusu aklıma bile gelmezdi. 21 Kasım 2007’de yapılan Ulusal AIDS Komisyonu toplantısında ise Aygen Hanım ve Zerrin Hanım’ın en az benim olduğum kadar heyecanlı olduklarından eminim. Pozitif Yaşam Derneği’nin Komisyona kabulünü sanırım bir başka kırılma noktası olarak anımsayacağız. Bu süreçte HIV, AIDS, sağlık vs. bir yana en önemli kazancım dostlarım oldu. Daha çok yol alacağız. Hepinizi seviyorum.

Dr. Muhtar Çokar -IKGV (Ezelden beri Pozitif yaşıyor)


Yıllar önce kupkuru, damar damar çatlamış toprağa atılan tohum, gücünü kan, ter ve gözyaşı ile sulandıktan sonra bereket dolan topraktan alarak filizlendi ve yeşerdi. Ve günlerden bir gün, dipsiz, kör bir kuyu kadar karanlık bir gecenin sabahında gün ışımaya başladığında, çiçeğe durmaya karar verdi onca yılın küskünlüğünü üstünden silkeleyerek. Aykırıydı ormana biliyordu; bir kocakarının eğilip bükülmüş parmaklarına benzeyen kupkuru gövdesini yıllarca ayakta tutmuş, kışın keskin poyrazlarına, yazın alaz sıcaklarına meydan okumuştu sessiz bir kabullenişle. Yeşilini, çiçeğini sakınarak tüm gözlerden, coşkusuzca ve umutsuzca sürdürmüştü yaşamını koca ormanda tek başına.
                                           
                                   
Sonra, çok yıllar sonra kıpır kıpır olmuştu içi birden; onun da
bir ağaç olduğunu tüm orman öğrensin istemişti. Ne farkı vardı ki onlardan? Bunca yıl can gelmediyse gövdesine, boyu ermediyse gökyüzüne, dalları yıkılmadıysa ballı yemişlerden, ormanın kabullenmeyişindendi onu bütün bunlar, kendi istediğinden değil. İşte gün bugündü, saat de bu saat, yerden kaldırıp başını göğe uzatmanın; uzatmalı ki dallarını güneş yıkasın ışıklarıyla ve topraktan aldığı özsuyuyla can gelsin gövdesine, ta ki küçük tomurcuklar kabarıncaya dek kabuğunun üzerinde. Uzatmalı ki dallarını en tepeye, en ulu ağaçtan daha yükseğe erişebilsin; çünkü hiçbir eksiği yok onlardan. Öyle büyüsün ki gövdesi, ne kışın deli rüzgarları, ne de yazın amansız sıcakları boyun eğdirebilsin ona ki yeniden taçlanabilsin öbek öbek çiçeklerle her ilkbaharda zarif kolları. Evet evet, bir umut var artık onun için bu ormanda; çünkü o da bir ağaç işte tıpkı diğerleri gibi; belki biraz daha kırılgan, belki biraz daha duyarlı ama eninde sonunda bir ağaç işte, aynı umutları, aynı sevinçleri, aynı hüzünleri paylaşan, sade, basit bir ağaç…..

Dr. Deniz Gökengin
(Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı; 20 yıldır pozitif yaşıyor)


Tanıyorum bir yerlerden acını… Aynı şiddet de olmasa da tadı aynı dostum.
 
Acıyı her gün başka bir renge boyamakla harcanıyor zamanımın geneli bir süredir. Şükrediyorum, isyan ediyorum gün gelip bırakıp gitmek istiyorum.Bir gülüş yetiyor bazen gitmeyi başaramıyorum.

Aynı payda da buluştuğum dost omuzlar sırtlanıyor her seferinde kırılmış umut parçalarıyla dolu çantamı, alıp yerine koyuyorlar…

Oturup boşaltıyoruz çantayı, Kırılan parçaları eskisi gibi sağlam olmasa da bir sonraki çanta toplama zamanına kadar dayanır hale getiriyoruz.   
 
Acıyı boyadığım renkler çoğaldıkça daha bir sever hale geliyorum acımı sanırım. Her birinizden bir renk aldım,

Teşekkürler. 

Yasin
HIV Pozitif Yaşıyor..
     

 

Merhaba,

HIV/AIDS konusu sadece 1 Aralıkta mı anılmalı sizce de? Ben bundan hiç de emin değilim…

İlgi odağı sadece bu günde olmamalı ve toplum sadece bu günde konuya duyarlılaşmamalıdır. Bu Türkiye’nin ciddi bir sorunudur. Şöyle bir ayrım yapmakta görüyorum: Sorun HIV ile yaşayanlar değil! Sorun yanlış bilgiler sonucu ortaya çıkan HIV’in olumsuz sosyal imajının ta kendisidir.

Toplumdaki mevcut bu ürkütücü ve yanlış bilgilerden dolayı HIV ile yaşayanlara karşı önyargılar oluşuyor. Bu ön yargılarda ayrımcılığa sebep oluyor! 

Gün geçmiyor ki yeni tanı alan bir kişi Pozitif Yaşam Destek Merkezi’nin kapısını korku ve endişe içinde çalmasın…Korkmuş oluyor çünkü tanısını bırakın danışmanlık alarak öğrenmesini, üstüne üstük bir de yalan yanlış bilgilendirilerek “çok yaşamaz, birkaç ay/yıl içinde ölürsün” diyerek eline HIV+ kâğıdı tutuşturuveriyor…

               
             

 

HIV yılın sadece 1 günü değil, her günün sorunu. Çünkü her gün birileri bir yerlerde yeni tanı alıyor ve/ya ayrımcılığa uğruyor…

Maalesef hala birçok kişi HIV’i baskılayan ve kaliteli bir yaşam sürdürmeyi sağlayan tedavinin olduğunu, bunun artık ölümcül değil kronik bir durum olduğunu, HIV+ çiftlerin çocuk sahibi olabildiklerini, her birey gibi sahip oldukları haklardan tam olarak yararlanabileceklerini, evrensel enfeksiyon kontrolü kuralları uygulandığı takdirde hiçbir risk olmadığını, sadece belli bir gruba ait bir hastalık değil, HIV’in din – dil- ırk - cinsiyet – coğrafya ayırmadığını bilmiyor…

Haydi sende bize omuz ver…

Toplumu HIV’den, bununla yaşayanları da önyargılardan hep birlikte koruyalım!

Sevgimle,

Kız Kulesiii (3 yıldır HIV ile yaşıyor ve farkındalık yaratıyor)

                           


HIV  infeksiyonu günümüzde tüm dünyada milyonlarca insanı etkileyen bulaşıcı bir infeksiyon hastalığıdır. Hastalığın gelişmemiş ülkelerde hızla artarken Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkelerde artış göstermemesi insanların bu hastalığın yayılımı konusunda bilinçlendirilmesi ve bulaşmayı önleyici yöntemlerin hastalığın kontrolünde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bu hastalığa sahip olan kişilerin toplumdan dışlanma korkusu yaşamaları hastalığın tedavisinden kaçınmaları sonucuna yolaçacak ve dolayısıyla da hastalığın yayılımını artırabilecektir.

Günümüzde bu hastalıkla ilgili bize düşen en önemli görev toplumu bu viral infeksiyonun diğer bulaşıcı kronik viral infeksiyonlardan çok farklı bir infeksiyon olmadığı konusunda bilgilendirmek ve bulaşma yollarının önüne geçilmesinin hastalığı kontrol etmekte en önemli yöntem olduğu bilincini aşılamaktır.

Dr. Bahadır Ceylan

Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı



              

1996 Yılında AntiRetroviral Tedavi (ART) çıktığından beri, batı ülkelerinde HIV'den kaynaklanan ölümler azaldı hatta artık son
yıllarda bitti. 1996'dan beri...
2007 Türkiye'sinde ise hala ölümler, hala dışlamalar hala yanlışlıklar..

İnsanın bu sebepsiz ölümlere katlnması ne zor biliyor musunuz? İpten adam aldık derler ya, işte öyle AIDS tablosundan pek çok dostumuzu aldık ve yaşamlarını şimdi sapa sağlam yürütüyorlar.

Hal böyleyken bu saçma ölümler neden?

Hepinizi yaşama dair bu bilgiyi paylaşmaya, yaşamaya ve yaşatmaya çağırıyorum.

Lütfen herkes sesinin çıktığı kadar bağırsın: HIV can çekişiyor, ama AIDS Öldü....

 Nejat Ünlü - PYD

Kulaktan kulağa oyunu gibi her şey. biri bi baştan ” hayat yasamaya değer ” der, diğeri de   ” hayat ne kadar da berbat ”…..sonra bu cümleler baslar uzun bir yolculuğa ve her iki cümlenin de son durumu yolculuğa başladıklarından farklıdır ve herkesin kendi kurduğu cümle doğrudur.

Benimle hiç alakası olmayan bir yaşama "merhaba" dediğimin farkına yıllar sonra vardım. Çünkü hayat ilk duyduğum cümle gibi gerçekten berbatmış. Benle hiç mi hiç alakası olmayan evlenme gerçeğini yaşamak için attığım ilk adımda da hayatla ilgili gizli bir gerçeğim varmış ama benim haberim yokmuş. Biri sırt çantama HIV koymuş. Oysa çantamda ders kitaplarım, eşyalarım ve beslenme çantam olmalıydı. Önce çantalar karışmış diye düşündüm, çantamı karıştırdım. EVET BU BENİM SIRT ÇANTAM. Çünkü içindeki defterler palyaço resimleriyle kaplı. Yaklaşık 5 yıl sırtımda taşıdığım gerçeğimle bu havada gidilir mi-gidilmez mi? Sorusuna yanıt ararken kulağıma fısıldanan “hayat güzel” cümlesi anlam değiştirip “ölmek istiyorum” şeklini almıştı. Çünkü artık aşık olamayacaktım ki bu eros’un oğluna verilmiş en büyük cezaydı. Ne ben kimseyi sevecek ne de beni seven biri olacaktı. Yani yapayalnızdım…aşık olsam, O'da bana aşık olsa ve ben “ben HIV Pozitif'im” dediğimde ; aşkım bana “bu şartlarda birlikte olamayız” diyecek ve her şey bitecekti. Kim bilir kaçıncı kez yalnız kalacaktım?

                           

………tam ölmeye karar vermişken her şey değişti…..kulağıma şarkılar çalındı, elime bir gitar tutuşturuldu, karşıdaki ses; “KOCA BİR MİLLETİN DERT ORTAĞI” bana da umut verdi…….sonraaaaaaaa…karşıdan gelen “O” güneş gözlüğünü çıkardı….bakamadım gözlerine….öyle güzeldi ki….bakamadım kalbine…..öyle temiz ve ben gibiydi ki…..sonra bana şu cümleyi kurdu..”BEN TABUMA AŞIK OLDUM”….çünkü aids birine aşık olmamak için tek kritermiş…..hayat ne garip.. benim de tabum renkli bir gözdü….ve evlenmekti…..şimdi sol parmağımda 40 tane taçla süslenmiş bir yüzükle evliyim ve TABU oynuyoruz. Yani HAYAT ÇOK GÜZEL!....Dostlarım var; aynı sofrada, kendi ellerimle hazırladığım yemekleri yediğimiz, dostlarım var; eskiden olduğu gibi “sen olmazsan olmaz” deyip eğlendiğimiz. Hiçbir el tedirgin ve kaçamak değil bana “merhaba dostum” derken. Ben çikolata yerken karşımda yutkunan bir dost, ısırdığım çikolatamın yarısını alıp yiyor.. Hayat eskisi gibi hatta eskisinden daha güzel devam ediyor. Tıpkı SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM gibi tekrar tekrar seyredilen güzel bir filmim var.

Rasputin (5 yıldır HIV Pozitif tanısıyla yaşıyor)




 

Geriye  dönüp baktığımda  koskoca  bir on  yedi  yıl, yani 17 yıldır HIV pozitif yaşamak dile kolay değil mi? HIV+ olduğumdan habersiz yaptığım evlilik sonucu eşimin doğum yapacağı günlerde, bir tesadüf sonucu
yapılan tetkikle Hiv+ olduğum ortaya çıkmıştı. Konu hakkında hiç bir bilgim yoktu basındaki yazılara baktığımda
bir kaç ay içinde ölümü  beklemem gerekiyordu, tedavi için Hacettepe Üniversitesi'ne gittiğimde tanıştığım
doktorum Serhat Ünal sayesinde hastalığın hayatın sonu olmadığını mevcut ilaçlarla hastalığın seyrinin yavaşlatılabileceğini, mücadele edebileceğimi anladım, yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen eşimle birlikte
tedaviye başladık, ilerleyen zaman içerisinde çalıştığım devlet hastanesinde dört yaşına  gelen kızımın öksürüğünden dolayı mesai arkadaşım olan doktorun alerji testi yapılmadan  yaptığı penisilin sonucu gözlerimin önünde hayata veda etti.

Daha sonra çalıştığım  hastaneye gelen bir cerrah sırf  ön  yargılarından dolayı  işten  çıkartılmamı sağladı, her şey üst üste gelince eşim tedaviyi bıraktı ve hayata küstü, bir müddet sonrada eşimi de kaybettim üç kişiyle başladığım mücadelede tek başıma kaldım, bir müddet sonra hastanedeki işime tekrar döndüm, ve her şeye rağmen hayata sımsıkı sarılmaya başladım, benim yaşadığım acıları başka insanların yaşamaması ve yaşaması gerekenlerin neler yapması gerektiğini toplumla ve medyayla paylaşarak kendimi açıkladım, ilk zamanlar her ne kadar olumsuz tepkiler yaşasam da zamanla çevrem benimle yaşamaya alıştı, sevklerde yaşadığım sıkıntılar ilaçlarda yaşadığım sıkıntılar dahası bizlere karşı duyarlı  olması gereken sağlık personelinin tavrı dahi beni bu mücadelemden alıkoyamadı, yedi yıl önce ikinci evliliğimi yaptım,
eşim negatif beni bilerek ve isteyerek kabul etii. Çok mutlu bir evlilik yaşıyorum, geçmişin acılarını unutmak mümkün değil ama, hayat devam ediyor ayakta kalmak için mücadele  etmek gerekiyor, ilaçlarımız hayatımızın vazgeçilmezi ama bence daha önemlisi inanmak gerekiyor, inanmak başarının yarısıdır derler,kontrollerin düzenli ve zamanında yapılması gerekiyor,ümit Allah'ın insanlara verdiği en değerli  hazinedir, buna iyi sahip olmak gerekiyor, yaşamla bağı koparmamak  için ilgi alanları  oluşturmaya  çalışıyorum, bütün olumsuzluklara rağmen
Hiv' le 17 yedi yıl mücadele veren birisi olarak tüm arkadaşlarıma
benim hayatımı ve mücadelemi örnek almalarını tavsiye ediyorum.

Bir anımı anlatmak istiyorum hastanede yatarak tedavi gördüğü dönemde yan odada bir HIV+'in  olduğunu öğrendim, tanışmak istedim.Hemşire hanımdan  görüşmek için izin istediğimde, zengin
ve saygın bir ailenin çocuğu olduğu için doktor ve hemşire haricinde kimseyle görüştürülemeyeceğini söyledi. Akşam annesi dışarı  çıkınca O beni ziyarete geldi, o kadar  umutsuzdu ki kendini kafeste gibi  hissettiğini söylüyordu,yaklaşık yarım saatlik sohbetten sonra  o kadar  rahatlamıştı ki, o sırada annesi girdi içeri hem  beni hem  onu aşağılayıcı  ifadeler  kullanarak  odasına götürdü, ben  bir  kaç gün  sonra  taburcu oldum, bir kaç ay sonra hemşire hanımlardan öğrendim ki O arkadaşı kaybetmişiz, ölüm sebebi psikolojik baskı ve içine kapanıklılık hali, kimseyle  paylaşamama  ve  ailenin hüsnü kuruntusu..


Selâhattin Demirer 17 yıldır HIV Pozitif yaşıyor..



Dünya AIDS günü için Dünya’nın her tarafında  aktiviteler organize ediliyor. Bu yıl 1 Aralık Dünya AIDS günü, Dünya AIDS Kampanyası (www.worldaidscampaign.org) tarafından, içinde olduğumuz yılı da kapsayan beş yılın sloganı olan “AIDS’i durdur, sözünü tut” sloganı altında belirlenen “liderlik” teması üzerinde odaklanacak.

Dünya AIDS günü Dünya’nın her yerinden insanların HIV’e karşı farkındalığı artırmak ve HIV ile yaşayan insanlar ile olan global dayanışmayı ifade etmek için bir araya geldikleri bir gün. Ancak Dünya AIDS günü sadece farkındalığı artırmak konusundan oluşmuyor. Aynı zamanda hükümet ve liderlere AIDS hakkında verilen tüm sözlerin yerine getirilmesini hatırlatmak için ve yine AIDS için yapılan tüm taahhüt ve faaliyetlerin gösterilmesi için bir fırsat sağlıyor.

 
                            


Liderliğin önümüzdeki iki yıl için (2007 - 2008) Dünya AIDS günü teması olarak dizayn edilmesinde Dünya AIDS Kampanyası, hem devletlerin AIDS’e cevapta verdikleri taahütleri - özelliklede tedavi, önleme, bakım ve destek’e evrensel erişim taahütünü - yerine getirmeleri için gereken politik liderliğe ve hem de toplumun her kesiminde gözlenen liderliğin kutlanmasına vurgu yapmaktadır.

HIV’e verilecek ulusal cevapta tüm ortaklar (hükümet, STK’lar, media, akademi çevreleri ve özel sektör) aynı ortak hedef için birlikte daha fazla çalışmalıdır. HIV’le yaşayan kişileri temsil eden STK’lar bu ortaklığın çok önemli bir parçasıdır. Güçlü ve etkili olmaları için tüm diğer ortaklar destek vermelidir. 1 Aralık Dünya AIDS gününde hem bu konunun altını çizmek hem de bu güne kadar başardıklarınız için sizi kutlamak istiyoruz.

Pozitif Yaşamlara hep birlikte!

UN HIV/AIDS Tema Grubu
Ela Aktürkoğlu      




Dernek ilk adımlarını atarken, sürece tanıklık etme şansına sahip oldum. Hedef netti, bıçak kemiği yokluyordu, kaybedilecek vakit yoktu. Uzun ve zorlu bir yola çıkıldığı malumdu... 

Sarsıcı olduğu kadar öğretici ve zenginleştirici bir deneyimdi benim için.Önyargıları tuzla buz eden, ufuk genişleten, zihin açan bir deneyim.

Sürece katkıda bulunan pek çok kişiyi tanıdım, ne mutlu bana. Cesur ve özverili yol arkadaşlarıyla ne kadar kısa zamanda ne çok mesafe kat edilebileceğini gördüm.

Bundan sonrası için, aynı inançla yola devam diyorum...

Ta ki HIV'i, dahası ayrımcılığı, damgalamayı, zihinlerdeki örümcek ağlarını alt edeceğimiz güne kadar.

Selen Akhuy

(Kolaylaştırıcı)




 




Gökkuşağı’nın altında Pozitif’te olabilirsiniz!
 

1980’lerde aids’in ilk kez dünya’nın batısından ortaya çıkmasıyla beraber “eşcinsel aids hastalığıdır” önyargısı ile gene eşcinsellere yönelik ayrımcılık yapılacak bir alan ortaya çıktı. Ancak özellikle kuzey amerika’daki eşcinsel örgütler, eşcinsellede aids olabilir diyerek, hem önleme hem de destek mekanizmalarını kurdular. Aynı zamanda “aids eşcinsel hastalığıdır” yargısını politik olarak eleştirilerek homofobiyi deşifre ettiler.

 

Hem eleştirmek hem de hizmet üretmek mümkün müdür?

Türkiye’de ne yazık ki, sivil toplum örgütleri bütün alanlarda benzer bir yaklaşım sergiliyor. Politik olarak eleştirdiği bir alanın eleştirmenin yeterli olduğunu düşünüyor. O alan uzaktan ahkam keserek düzelmeyeceğini ne yazık ki çok geç öğreniyoruz. “Hiv-Aids eşcinsel hastalığı değildir” demek yanı başımızdaki hiv+ eşcinsellerin sorunlarını ortadan kaldırmıyor?

 Kaos GL 14 senedir dergisinde yayınladığı onlarca makale, tanıklık ile aids’in politik yönünü eleştiriyor bir yandan da düzenli olarak hiv-aids alanında bilgilendirme faaliyetleri düzenliyordu. Eğer biz kendimizi eşcinsellerin özgürleşmesi için mücadele eden bir örgüt olarak tanımlıyorsak eşcinsellerin sorun yaşadığı hiçbir alanı görmezden gelip yok sayamayız.

 

Kaos GL’nin Türkiye Hiv-Aids Önleme ve Destek Programı kapsamında yürüttüğümüz Gökkuşağı projesi kapsamında biz “eşcinseller Heteroseksüellerden daha çok korunuyor” cümlesinin kocaman bir yalan olduğunu gördük. Öncelikle eşcinsel diye genelleyebileceğimiz bir grubun olmadığını gördük. Eşcinseller farklı yaş gruplarında, farklı sosyalleşme alanları olan, farklı deneyimleri olan insanlar. Evli bir eşcinsel cebinde hiçbir zaman kondom taşıyamayacağı için bilgisi olduğu halde korunmaya biliyor.” gibi onlarca örnek gördük.

 

Eşcinseller de hiv pozitif olabilir. hiv pozitif eşcinsellere bizim de destek olmamız gerekiyor. yoksa hepimizin üstünde olduğunu varsaydığımız gökkuşağı’nın kocaman bir yalana dönüşür.


   
Umut Güner,
                                            
6 yıldır pozitif yaşıyor, Kaç tane arkadaşı hiv pozitif bilmiyor


 

    

                                       
   Kimseyi Uyaramiyorum


HIV, tedavi edilmediği takdirde, bulaşğı kişiyi AIDS tablosuna kadar götürebilen ölümcül bir virüs olsa da, üstünden en az 5-10 sene geçmeden kendini kimselere belli etmezmiş. Test sonuçlarımı ilk duyduğumda bir HIV taşıyıcısı olduğuma inanmakta zorlanmamın sebebi de buydu sanırım. Çünkü hiçbir şekilde hasta falan değildim..

Bugünse o kötü haberi alalı tam 1 sene oluyor. Ve çok şükür, hala oldukça sağlıklıyım. İlk başlarda, kendime olan saygımı geri kazanabilmem biraz zamanımı aldı elbette. Ancak sonunda değişen tek şeyin koşullar olduğunu farkettim.

Şimdi düzenli olarak her 3 ayda bir, vücut direncimle ilgili kontrollerimi yaptırıyorum. Bunlar, zamanı geldiğinde HIV tedavisine başlamam gerektiği konusunda beni uyaracak olan testler. Evet, doğru duydunuz, günümüzde AIDS’i tedavi edebilen, onu tıpkı şeker hastalığı gibi kronik bir rahatsızlığa dönüştürebilen son derece etkili ilaçlar var. Hem de sosyal güvenceler kapsamında.. İşte şükretmek için bir sebep daha..

Geriye sadece, içinde HIV gerçeğini de barındırabilen yepyeni bir hayat kurmak kalıyor. Doktorumun dediğine göre, geleceğimle ilgili uzun vadeli planlar yapmama hiçbir mani yokmuş. Hatta istersem evlenip sağlıklı çocuklara bile sahip olabilirmişim. Şuanda diğer herkes gibi normal bir hayat sürdürebilmeme engel olan tek şey ise, gündelik hayatımda istemeden de olsa durmadan yalanların arkasına gizlenmek zorunda kalıyor olmamdır. Bu hakkım kanunlar tarafından da desteklense de, yalan söylediğim gerçeğini değiştirmiyor. Maalesef işimden kovulmadan, arkadaşlarım ve akrabalarım tarafından dışlanmadan, gittiğim her ortamda çevresine ölüm saçan radyoaktif bir madde muamelesi görmeden yaşayabilmemin tek yolu bu..  

Peki ya ben kim miyim? Çok basit.. Ben, şoförün yolladığı para üstünü size uzatan kişiyim! Yanlışlıkla bardağından içtiğiniz bir iş arkadaşınız vardı ya hani, işte o da benim! Hatta, yolda görüp öpüşğünüz, el sıkışğınız, sarıldığınız kişilerden herhangi biri de yine ben olabilirim! Ancak sizin bunlardan hiçbiri için boşuboşuna panik olmanıza gerek yok. Yani en azından prezervatif kullandığınız sürece..

 E. Acar (1 yıldır HIV ile yaşıyor, en sevdiği yemek ise patlıcan musakka)



SAKLAMBAÇ


Sevdiğiniz birinin canı yanarsa, sizinki daha çok yanıyor. Benim başıma gelseydi de onu böyle acı çekerken, görmeseydim diye geçiyor içinizden. Öğrendiğimizde sanki birisi gelip hayatımızın tüm ışıklarını söndürmüştü, karanlıkta birbirimize sokulmuş bunun bir kabus olması için dualar ediyorduk. Gerçekti..bunun sanıldığı kadar büyük bir kabus, bir son, bir bitiş olmadığını öğrenmek, en çok da öğrendiklerimize inanmak zaman aldı. İlk duyduğumuzda sadece teselli gibi görünen söylenenlerin aslında bilimsel gerçekler olduğunu anlamak, inanmak kolay olmadı. Öğrendiklerimizi birbirimize öğrettik. İlaçlarla, doktorlarla, testlerle yaşamak değil de, bunu saklamak, gizlenmek zorunda kalmak gücümüze gidiyordu.
Evet, Abim, Hiv pozitif idi, eşi de öyle ve biz bununla yaşamak için güçlü olmak, güçlü kalmak zorundaydık. Eğer bambaşka bir hastalık olsaydı bu; ne bileyim diyabet, hipertansiyon, hatta hepatit bile belki; komşularımız taze keklerle geleceklerdi, en içten geçmiş olsun dileklerini iletmeye, aman iş yerinde duyulmasın, aman eş dost akraba bilmesin diye apar topar saklamak zorunda kalamayacaktık hastane dosyalarını."Üzülmesin" diye annemden bile saklanmayacaktık aynı evin içerisinde.Bizi bu hastalık değil ama, bu saklanmak yordu.Utanmak değildi de bu, damgalanmaktan, işsiz kalmaktan, ayrımcılıktan korkmaktı.Bitsin istiyoruz bu gizleniş, acılarını içinde yaşamak zor.

Herkes öğrensin istiyoruz, Hiv 'in sevmekle bulaşmayacağını, çünkü hepimizin içinde sevgiye muhtaç bir çocuk var.

" Saklanmak olmalı, aklanmanın bir diğer yolu.
Öyle bir dürüstlük ki bu...
Elleri boş olsa bile,
Gözleri dolu ...."

Scarlet
HIV pozitif yakını, en yakını, çok yakını
3 yıldır Hiv ile yaşıyor,





    HIV tanımlanalı çeyrek asır oldu. Sağlıklı
    yaşama imkan veren tedaviler bulundu,
    ancak önyargılara çare bulunamadı. Bugün
    insanlar HIV değil önyargılar yüzünden
    ölüyorlar.Artık bu ayrımcılığa dur diyelim,
    HIV pozitiflerle yaşamayı öğrenelim!


            
          Arzu Kaykı
(1,5 yıldır pozitif yaşıyor,
                     yüzlerce HIV pozitif arkadaşı var
 






 

Çalan bir telefondaki  ‘’Sizde hiv virüsüne rastlandı, Testiniz pozitif çıktı! ’’ cümlesiyle hayatta ne kadar çaresiz ve güçsüz olduğunuzu anlıyorsunuz! Vücudunuz donuyor, yerinizden kalmak bile istemiyorsunuz, sanki bir anda hayatınız ellerinizden akıp gidiyor!

 

30 yaşına gelene kadar yıllarca lisede oku üniversitede oku, yüksek lisans yap vs. vs.!

Türkiye’de zaten 200-300 hasta varmış, O’nlarda zaten kötü adamlar ve kötü kadınlarmış, benim onlarla ne işin olacak ki!!

 

İki cümlelik bir telefon bütün bilginizi, duyumlarınızı silip atıyor!
Peki ya HIV nedir?                  
AIDS nedir?
Neden kimse bana bundan bahsetmedi?

Öleceğim yani?

Şimdi ne yapmam gerekiyor?

Kime söyleyebilirim? Ailem işim arkadaşlarım sevgilim ne olacak?

Ne kadar zamanım kaldı?

Binlerce soru dönüyor kafanızda, allak bullak oluyorsunuz!

 

Alıp başımı gideyim buralardan ve kimse benden bir daha haber almasın diyorum içimden! Yıllarca görmediğiniz düşünmediğiniz insanlar ve olaylar geliyor aklınıza, acısıyla tatlısıyla cokta güzel bir hayatınız oldugunu düşünüyorsunuz! Kolay vazgeçilmiyor yaşanmışlıklardan! Ailemde önceden kanser vakalarıyla karşılaşmış ve onların savaşını görmüştüm. Ben olsam çoktan vazgeçerdim bu hayattan derdim hep! İnsanın başına gelince öyle olmuyormuş anladım, ne zaman, HIV ile tanıştıktan sonra.

Bugün 1 Aralık, Dünya Aids Günü ve sizler bu satırları okuyorsunuz....

Telefon görüşmemim ardında  tamı tamına 21 ay 10 gün geçti.

Yaşıyorum ve yaşamaya devam edeceğim, yakın arkadaşlarım, yakınlarım ve sevgilim benim bir HIV taşıyıcısı olduğumu biliyorlar, beni halen seviyorlar, birlikte oturuyor, kalkıyor, yiyor, içiyor ve uyuyoruz, benden korkmuyorlar veya acımıyorlar!

Peki ya ben sizin kardeşiniz, arkadaşınız veya sevgiliniz olsaydım, SİZ ne yapardınız??

Kafanızı şu anda okudugunuz şu ekranından kaldırın ve 2 dakika düşünün lütfen!!

Mertcan

(HIV Pozitif Yaşıyor..)
 

HAYATA GÜLÜMSEYEBİLMEK

Siz ve biz bir bütünün parçalarıyız. Bu bütünden doğan birliktelik ve oluşturduğu güç ile hayatlarımız devam etmekte. Sizin sorunlarınızı yalnız sizlere ait olarak görmemekte, sorunlarınızı sorunlarımız olarak benimseyerek mesleğimizi yapmaktayız. Kimi gün sizlerle gülüp kimi gün ağlıyoruz, hüzünleniyoruz.


Ama aslında hepimiz aynı rüyayı paylaşıyoruz. Tüm arkadaşlarımızın viral yüklerinin düşük çıkması....

İnanın sonuçları en az sizler kadar bizlerde merak ediyoruz. Sonuçlar karşısında bazen sevinirken bazen de endişelenip üzülüyoruz. Aslında herhangi bir konuda olumsuz davrandığımızda zaten davayı başından kaybetmişiz demektir. Ama olumlu bir yaklaşım içine girersek, bu en azından yarı yarıya bir şansımız var anlamına gelir. İşte bu nedenle lütfen hayata gülümseyin. Gülümseyin ki, hayat da size gülümsesin.....

         Unutmayın ki kalbimiz sadece 1 Aralık’ta değil her zaman SİZLERLE.......

                                               Dr Mustafa ÖNEL - Dr Hayati Beka

                  İstanbul Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı


 

                      İNSANLIĞIN SESİ

 
İnsanın hayatta kalabilesi için, yemek, barınmak, giyinmek gibi  temel ihtiyaçları vardır. Ancak insan beynini yeterince eğitemez ve aç bırakırsak ardından nelerin geleceğini tahmin etmek zor değil elbette.


İçinde bulunduğumuz dünyayı ne kadar kurtarır ne kadar batırırız. Bu bizlerin elinde olan bir şey. Ne kadar yaşadığımız değil aslolan yeryüzündeki barış ve huzurun temini için insanların birlikte olup, dil, din ırk gözetmeksizin hayatı kendine yakışır şekilde insanca yaşamasıdır.

Felaketlerin farkındalığını yaşayan herkes ardından gelen nesilleri için üzerine düşen görevlerinin diliyor, koskoca bir yürekle hayatı insanca yaşayan herkesi kucaklıyorum.

                                                                                                         
GÜLER AVCI


 

Biraz Nezaket!...


(HIV/AIDS)

HIV/AIDS bir enfeksiyon hastalığıdır. Kabakulak gibi, Hepatit B ve C gibi, kızamık gibi, suçiçeği gibi... Ama ne yazık ki, belki de hakkında en yanlış ve en ön yargılarla donandığımız enfeksiyon hastalığıdır. Ön yargılarımız biraz da hastalık hakkında “doğru” bilgilere sahip olamayışımızdan. Geçiş yolları Hepatit B ile benzerlik göstermesine rağmen HIV/AIDS’ten daha çok korkulur. Hepatitli hastalar, hastalıklarını rahatlıkla çevrelerindekilerle paylaşabiliyorken, HIV/AIDS hastaları, hastalıklarını saklamak zorunluluğu duyarlar. Neden mi? Sizce neden?...

HIV/AIDS; yaş, cinsiyet, ırk, din, dil gözetmiyor. Tıpkı diğer enfeksiyon hastalıkları gibi. Her gün yaklaşık 15 bin yeni AIDS vakasının ortaya çıktığı varsayılıyor. Dünyada  AIDS hastalarının sayısı yaklaşık 50 milyon. Hastalık isminin duyulmaya başlandığı ilk yıllarda “eşcinsel” hastalığı olarak bilindi. Oysa hastalık büyük oranda heteroseksüel ilişki ile bulaşıyor. Korunmasız cinsel ilişki, enfekte kan ve kan ürünleri, anneden bebeğe (hamilelikte, doğum esnasında veya doğum sonrası emzirme sırasında) virüs bulaşabiliyor.

HIV/AIDS, bir hastalık; bir ceza değil!

Hastalar, hastalıklarını öğrendiklerinde zaten bir üzüntü yaşıyor. Ama asıl darbe, konuyla ilgili yüzeysel ve yanlış bilgilere sahip olan, birlikte yaşadıkları diğer insanlardan geliyor. Bu nedenle hastalar, hasta kimliklerini saklamak zorunda kalıyorlar. HIV/AIDS oladuğu için cerrahi müdahalesinin yapılması reddedilen, doğum anı geldiği halde hastanelerden çevrilen hastaların olduğunu biliyor muydunuz? Tedavi için bir işe, paraya gereksinmesi olan HIV/AIDS’lilerin hastalıkları ortaya çıktığında, bazılarının işlerini kaybettiklerini biliyor muydunuz?Çok değil, bir kaç ay önce HIV/AIDS olduğu için birlikte okuduğu diğer öğrencilerin velileri tarafından, çocuklarıyla okumasını istemedikleri “bir minik yüreği” hatırlarsınız. Oysa “bu minik yürek” hastalığı bir kan nakli esnasında almıştı. Onun yerinde olmak, bu davranışlara maruz kalmak ister miydiniz? Hem de o yaşta?

Virüs, sosyal ilişki ile bulaşmaz. Aynı ortamı paylaşmakla, arkadaş olmakla, konuşmakla, sarılmakla, el sıkışmakla, birlikte yemek-içmekle, öpüşmekle, dokunmakla virüsü almazsınız. Hastalık ile ilgili ön yargılarımız ve maalesef bunun en büyük nedeni konu ile ilgili yanlış bilgilerimiz nedeniyle, ne çok hayatı yerle bir ettiğimizin farkında mısınız? Bir çok HIV/AIDS’linin gereksiz yere işini, eşini, ailesini, kariyerini kaybettiğini biliyor muydunuz? Çoğu zaman unuttuğumuz bir gerçek var: HIV/AIDS’lilerin de insan oldukları, bir kalp taşıdıkları ve uğradıkları ayrımcılık nedeniyle incindikleri gerçeği. Ön yargılarımız nedeniyle bu kişilere etiketler yapıştırıp onları elleri kolları bağlı toplum dışına itmeye hakkımız var mı?

HAKKINIZ VAR MI?

Bir zamanlar bir HIV/AIDS’linin bana sorduğu soruyu sizinle paylaşmak isterim: “sadece hastayız diye, hastalığın geçiş yolu bile sorgulanmadan ön yargılarla dışlanıyor, toplum dışına itiliyoruz. Bu hastalığın kimi ne zaman, ne şekilde bulacağı belirsiz. Böyle davranılmayı hak ediyor muyuz?” Bu soruyu içinizde yanıtlamak isteyen var mı?

Hadi bugün bir adım atın. Ön yargılarınızdan uzaklaşmak için iyi bir fırsat.

Yarın 1 Aralık, Dünya AIDS günü. Lütfen! Biraz nezaket!...

Dr. Arzu Doğru


     Pozitif Yaşam Derneği’ne Bağışlarınız için Hesap Bilgilerimiz:  
 
   
                   
Garanti Bankası Cumhuriyet caddesi Şubesi/İstanbul

                 
  Şube kodu : 772  Hesap no : 629 99 21 (YTL hesabı)

                    
Hesap adı  :  Pozitif Yaşam Derneği

 
 

Bize Ulaşın!


Pozitif Destek Hattı


HIV Pozitif ya da HIV Pozitif yakınıysanız eğer:

Tel    : 0 212 288 38 48

GSM : 0 533 600 18 48

Web:www.pozitifyasam.org


   
Pozitif Yaşam Destek Merkezi


     Tel    :  0 212 288 38 83
     Faks :  0 212 288 38 84
     GSM  : 0 533 500 84 66
 
    
E-posta göndermek isterseniz
       eğer
:


   
  [email protected]
      [email protected] 


Pozitif Yaşam Derneği'
nin tanıtım filmini izlemek isterseniz eğer tıklayınız

http://www.youtube.com/watch?v=BZz0ovzAZ9I

























 




 



"Bu Bülten Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Tema Grubu’nun mali desteğiyle hazırlanmıştır. BM HIV/AIDS Tema Grubu, bu bültende yer alan bilgilerin  doğruluğu ve bütünlüğü konusunda garanti vermez ve bu bilgilerin kullanımı sonucu oluşabilecek zararlardan sorumlu tutulamaz.”