Skip to content Skip to footer

Bilinenin aksine aslında 1990’lı yıllardan itibaren HIV enfeksiyonunun tedavisi mevcuttur. Öyle ki ilk çıkan tedavilerden sonra farmakolojik alanda yaşanan gelişmeler sayesinde günde 20-25 tablet ilaç kullanımından bugün günde tek tablet rejimlerine geçilmiştir. Bu konuda aslında akıl karıştıran şey “tedavi” kelimesine Türkçe’de yüklenen anlamdır. Genel olarak “tedaviden” anlaşılan hastalık etkenlerinin yok edilmesidir. Oysa tedavi, hastalık etkenlerinin tümden ortadan kaldırılması olabileceği gibi bu etkenleri “kontrol eden” yöntemler de olabilir. 

HIV enfeksiyonu, HIV’in kontrol altına alındığı ancak HIV’in tamamen vücuttan uzaklaştırılamadığı kronik bir enfeksiyondur. Tedavide kullanılan antiretroviral (Retrovirüslere karşı etkili olan) inhibitör (durdurucu, yavaşlatıcı, önleyici) ilaçlar HIV’in insan vücudunda kendini kopyalamasını durdurarak bağışıklık sisteminin zarar görmesini engeller ve bireylerin sağlıklı yaşamlarına devam etmelerini sağlar. 

HIV insan vücuduna girdiğinde öncelikle bağışıklık sistemi hücrelerinden olan ve savunma mekanizmasının temel yapı taşını oluşturan CD4 hücrelerine tutunur. Genetik materyallerini hücre içerisine bırakarak RNA’sından DNA sentezleyen virüs, hücrenin DNA’sına eklemlenir ve hücreyi kendisi için çalışan bir konak haline dönüştürür.

Hücre içinde kendi proteinlerini üreten virüs çoğalarak hücreyi parçalar ve yeni CD4 hücrelerini enfekte etmek üzere kana geri karışır. HIV’in bulaştığı andan itibaren enfeksiyonun son evresine kadar vücutta doğrudan gerçekleştirdiği tek eylem  budur.

Antiretroviral tedavi, tüm bu basamakları tek tek durduran ilaç gruplarının kombinasyon halinde kullanılarak virüsün vücutta kendini kopyalamasını durduran tedavidir. Virüslerin canlı olmadığını ve kendilerini kopyalayamazlarsa parçalandıkları bilinmektedir. Tedavi başında PCR ile bakılan 1 mililitre küp kanda virüs yükü 6 ay içinde virüs kopyalanması durdurulduğundan saptanamaz seviyeye iner. HIV tedavisinin ulaşmak istediği ilk hedef budur. 

Tedavinin ikinci hedefi saptanamayan viral yükün devamlılığının sağlanmasıdır. Çünkü bağışıklık sistemini hiç etkilemeyen ilaçlardan bu sayede fayda sağlanır, CD4 hücreleri olması gereken düzeyde kalır ve koruyuculuğunu devam ettirir. 

Viral yük saptanamaz olmasına rağmen neden tedaviye devam edilir?  

İlaç tedavisine başladıktan 6 ay sonra viral yükün saptanamaz seviyelere gelmesi virüsün tamamen vücuttan uzaklaştığı anlamına gelmez. Tedaviyi kesmek, aksatmak, ilaç kullanım disiplinini bozmak kanda tespit edilen virüs sayısının artmasına ve daha karmaşık tedavi süreçlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

HIV her ne kadar kanda dolaşıyor olsa da neredeyse tüm vücut içi sıvılara hatta beyin bariyerini geçerek kan ile ilaçların ulaşamadığı yerlere yerleşmektedir. Kanda aktif olarak dolaşan virüsler vücudun çeşitli bölgelerinde latent adı verilen ve tedavi alındığı sürece hiçbir şekilde aktifleşmeyen uyuyan hücreler bırakır. Baskılayıcı etkisi olan ilaçlar alınmadığında bu uyuyan hücreler aktifleşerek yeniden virüs üretmeye başlar. Dolayısıyla PCR testi sonuçları yeniden saptanabilir  viral yükü gösterir.

“Tedaviye yeniden başlar viral yükü yeniden baskılarım”

Tedavi disiplininden uzaklaşılması sonucu artan viral yükü yeniden aynı ilaçları kullanarak kontrol altına alabileceğiniz yanılgısına kapılabilirsiniz. Oysa bu aşamada işler ön gördüğünüz şekilde ilerlemeyecektir. Tedavi disiplininin bozularak viral yükün yeniden saptanabilir seviyelere ulaşması halinde virüs bir mutasyon geçirir ve kullanılan ilaçlara karşı direnç geliştirebilir. Direnç gelişmesi artık virüsün bu ilaçları tanıdığı ve baskılayıcı etkisine karşı koyduğu, yani bu ilaçların kullanılsa dahi başarı sağlamayacağı anlamına gelir. Bu aşamaya artık daha karmaşık tedavi kombinasyonları ile daha fazla sayıda tablet kullanılması gerekebilir ve kullanılan ilaçların olası yan etkileriyle baş etmek gündeme gelir. 

Doğru kombinasyonların kullanıldığı HIV tedavisi tamamen başarılıdır. Ancak burada ilaçların ve tedavinin başarısını doğrudan etkileyen anahtar nokta HIV ile yaşayan kişilerin  tedavilerine bağlılıklarıdır. Kişiler  tedaviye sadık kaldıkça tedavileri de onlara sadık kalacaktır. 

Tedavi disiplinine uyumla anlatılmak istenen ilaçların hekimin önerdiği dozda düzenli olarak aynı saatte alınmasıdır. İlaç kullanım saati HIV ile yaşayan kişiler  tarafından kendi yaşam koşullarına göre belirlenmekle birlikte ilaçların her gün aynı saat diliminde alınması hayati önem taşımaktadır. Tek tablet rejimlerini örnek göstermek gerekirse bu ilaçların içindeki etken maddeler kanda 24 saat optimal düzeyde kalmaktadır. Her 24 saatte bir ilaç yeniden alınarak baskılamayı sağlayan etken maddelerin kandaki oranları düşmeden sabit tutulmaya çalışılır.

HIV ile yaşayan kişilerin tedavi disiplinlerine sadık kalmaları için yapmaları gereken uzun bir liste yoktur aslında. Örneğin cep telefonlarına ilaç saati için ayarlanmış bir alarm, ilaç alma vaktini atlamayı engelleyen en önemli tedbirlerden biridir. Üstelik “ilaç vaktim geldi mi?” stresini tamamen ortadan kaldıran bir faktördür. Vakti geldiğinde alarmın çalacak olduğunu biliyor olursunuz. Her gün aynı saatte aynı yerde olmak sosyal yaşamda mümkün olmadığından bir kaç günlük ilacı yanınızda taşımanız nerede olursanız olun ilacınızı zamanında almanızı sağlayacak bir diğer noktadır. Ancak 1 aylık ilaç kutusunu çantanızda ya da yanınızda taşımamalısınız.  Bunun yerine haftalık ilaç kutuları veya içindeki ilacı doğrudan güneş ışığından ve nemden koruyacak herhangi bir kutu içinde belli sayıda ilacı yanınızda taşımalısınız. Bir aylık ilacınızı kaybetmeniz veya çaldırmanız halinde ilacın yüksek maliyeti nedeniyle yerine yenisini almanız mümkün olmayacaktır. Sağlık sistemi ise elinizde ilaç var göründüğü için size zayi olan ilacınız yerine yeni ilaç vermeyecektir (olası zayi olma durumlarıyla karşılaşmanız halinde lütfen dernekle iletişime geçiniz).

 

Türkiyedeki tedavi merkezleri için tıklayınız.